Bundan 6-7 yıl öncesinde bendeniz Converse'leriyle yatıp kalkan, tek derdi rahatlık olan bir üniversite öğrencisiydim.Universiteyi bitirdiğim yıl Converse'lerim isyeri tarafından sansüre uğradı.Kaka işyeri :(( Ne farkederdi giyiversem?? Sadece Converse'lerim değil üstelik , kotlarım, t-shirtlerim, kısaca okula giydiğim ne varsa artık haftasonları kavuşabileceğim zavallı eski arkadaşlarımdı. Yine rahatlıktı benim için mevzu bahis, ben de durumu yine kendime uyarladım.Renk renk ince kanvas ya da koton kumastan erkek kesim pantolonlar aldım.Altına da babetler.Kısın pantolonların kuması kalınlastı, altına siyah Oxs lar giyilmeye başlandi.Eski kıyafetlerimden cok da uzak değildim artık;) İsyerimin 2. yılında sadece işçilerin çalıştığı, makyaj yapmanın bile lüks olduğu Serbest Bölge'ye taşınmak zorunda kaldım.Muhattap olduğum kamyon şöförleri beni erkek gibi görünmem gerektiği düşüncesine itti.E ne de olsa yağmurun altında bağıra çağıra tır yüklemişliğim bile vardı.(Tamamen fazla mükemmelliyetçi olmamdan kaynaklı apayrı bir yazı dizisi).Serbest Bölge'de işim bitip halkın arasında çalışmaya başladığımda da durum değişmedi.Rahatsam gerisi boştu benim için.Makyaj yapmak bile laf olsun diye sürülen allık ve rimelden ibaretti.
Tam da o dönemlerde bana birşeyler olmaya başladı.Uzun süreli sevgilimden ayrılmammıydı beni tetikleyen yoksa içimden birşey çıkıp kafama mı vurdu bilmiyorum ama dişi olduğum geldi aklıma.Kadının dünyada süslenmek gibi bir keyfi vardı ve ben uzun zamandır böyle bir "hobinin" varlığından habersizdim.O aralar işimin beni çok yorduğunu ancak başka da birşey katmadığını farkederek , biraz da yüksek lisans tezimi yazabilmek amacıyla iş değiştirdim.Artık uluslararası bir firmada çalışıyordum.Tır şöförleri, işçiler "ablacım" ,"bacım" diye peşimden koşmuyorlardı.Evet, hala Converse'lerim kadim haftasonu dostlarımdı ama çok da umrumda değildi.Önce işe giderken giydiğim babetlerimin yerini 2 parmak topuklular almaya başladı.Polo yaka t-shirtlerin yerine gömlekler, bluzlar geçti.Zamanla topuklar yükseldi.Eskiden 40 yılda bir giydiğim sonra da 3 gün bacak ağrısı çektiğim ayakkabılarım, bana alçak topuklu gelmeye başladı.Daracık kalem eteklerin üzerine gömlekler, siyah çoraplar vazgeçilmez oldu.
Bugünse durum çok da farklı değil.Topuklu ayakkabılara mini etekler, göz makyajıma kırmızı ruj eklendi.İçimden kokoş bir kız çocuğu fırladı, gitgide kremlerden, makyaj malzemelerinden,her türlü bakımdan, parfümden, güzel iç çamaşırlarından, topuklu ayakkabılardan daha çok keyif alıyor ve benim de onu durdurmaya hiç niyetim yok.
Bu yazıyı neden yazdım derseniz eğer...Converse giyerken de deliler gibi dergi okurdum, şu halimde de her ay başını iple çekiyorum.Deliler gibi hatmettiğim dergilerin içinde, Vogue US Edition her zaman o dergi dağının üzerinde takma kirpikleri ve upuzun ipek peleriniyle asasını sallayan bir kraliçeydi. Şimdi bu kraliçe tacını Türk kardeşine devretti. "Nihayet" Vogue Türkiye geldi. Kadın olmaktan keyif alan her dişi için bu bir nimet, kutlanması gereken bir kavuşma ve her dişinin içinde olan dedikodu aşkı nedeniyle de üzerinde çok fazla konuşulan ve kimilerine göre de bekleneni veremeyen patlak bir balon. Şöyle bir düşünün, hangi dergide bu kadar özenli editoryaller gördünüz? Hangi fotoğrafa modelin ne giydiğini önemsemeden bu kadar uzun süre bakakaldınız? En son bu kadar güzel yazıları ne zaman okumuştunuz? Nil'in Sezen Aksu'nun bu kadar içten yazdığını farketmiştiniz? En son hangi dergide bu kadar ulaşılabilir ve aynı oranda da güzel parçalar tavsiye edilmişti? Ve en son ne zaman size bu kadar değer verildiğini, zor beğendiğiniz varsayımından hareketle bu kadar yüksek bir kalitenin sunulduğunu, dünya çapında işler yapıldığını farketmiştiniz? Çok reklam var demeden, bilip bilmeden konuşmadan, ölesiye eleştirmeden önce bi durup düşünün. Kadın olduğunuzun farkına varın ve o dergiyi tekrar elinize alın. Bitirdiğinizde dergi demek bile gelmeyecek içinizden.
"If fashion is a religion, this is the Bible"... Anna Vintour
Foto: The Sartorialist
11 yorum:
harikasın!! gerçekten de anlayamıyorum neden nasıl eleştirilebiliyor bu ilk VOGUE, ille eleştirilecekse en fazla denebilirki bu dergi 6 ayda hazırlandı, ondan böyle ışıl ışıl,özenli, dopdolu, şahane, ama bakalım 2. sayıyı bir görelim! yoksa bir sayfasına bile olmamış denmesine anlam veremiyorum! ben de vogue izlenimelrimi yazdim cunku ben gercekten cok begendim
http://style-boom.blogspot.com/2010/02/benim-vogueum.html
Boomcum Vogue'um elime gecmeden icerigi ilk senden okumustum.Bazı insanları anlamakta zorlansam da, zamana bırakıyorum herseyi.
vogue satış pazarlama halkla ilişkiler okuyucuyu okşama departmanına mı geçtiniz ne yaptınız kuzum siz.
hım
sorarım (:
:))) O departmanı ben yaratmıs bile olabilirim, gonulden baglıyım.
Fotoğraf müthiş... Christian reklam olarak kullansa yeridir...
kesinlikle aynı fikirdeyim, hem de ilk gordugumden beri..
foto süper sinoşum o ayakkabılardan istiyoruuuuummm!!!
yazına da bayıldım bn senin bu halini çok daha fazla seviyorum
kokoşluk çok yakışıyo bnm kuzuma :)
sen de kokossun ondan olabilir mi sekerim?? :))
"and The Sartorialist is the "Saint" ...". Gorgeous photo...
Bende senin gibiydim...Hatta unutmam, birgun bir arkadasimla istatistik yapmistik. Tum gardrobum tam 16 tane ayri renklerde fakat ayni model (duz, desensiz-v yakali) zara kazak, altina 3 tane kot, hantal iki farkli renkte timberland ten ibaretti. Ta ki simdiki erkek arkadasimla tanisana kadar. Beni insanin ne kadar akilli, entellektuel ve basarili olsada, dis gorunumuyle insanlari daha cok etkileyecegine ikna etti.Gercektende bende paketlemenin:) sattigini gozlerimle gordum ve son iki senedir disiligimi, dis gorunusumu kullanmaktan acayip zevk alir oldum. Bloglarin, videolarin yardimiyla gardrobumu ve stilimi degistirdim. Ozellikle anti aging, piril piril cilt olayina acayip taktim. Eskiden kullandigi tek seyin yuz temizleme sabunu olan ben, geceleri 3 krem surmeden yataga girmez oldum.
Guzel ve sevgiyle kalin :)))
ktt
Bi ben diilmisim, ne guzel :) Bizlerden daha da cok olsun bence :)
Yorum Gönder