27 Nisan 2012 Cuma

It's friday

Bu hafta It's Friday trajikomik bildiğiniz. Hep birlikte okuyalım ve gülelim ağlanacak halimize. Iyi haftasonları herkese, uyuyun bol bol.

20 Nisan 2012 Cuma

It's friday

Bally'nin yeni sezon cantaları..aka ilk görüşte aşk...

13 Nisan 2012 Cuma

It's friday

Bence de sonumuz bu.

10 Nisan 2012 Salı

Pilates dünyası

Bilirsiniz, pilates tutkumu. Bir kaç sene önce Heidi Klum olmak amacıyla başlamıştım. O zamanki hocamı çok sevsem de , kendisi bana vücut ölçüleriyle ilham kaynağı olsa da aslında yaptığımızın beginner dan daha alt bir seviyede olduğunu falan şimdi şimdi anlıyorum. İyi kötü 1 yıl falan yaptığım pilatese evlilik sonrası yeniden dönüş yaptım, yeni bir yerde, yeni bir hocayla. Bu defaki hocam erkekti ve kendisi tüm İzmir'de bir terminatör oluşuyla nam salmıştı. Sevgilim "sen ona gidemezsin , mahveder seni" benzeri söylemlerde bulunsa da, bana aynen o tarz bir pilatesin gerektiğini keyifle idrak ettim. Uzun süren setler, etkili hareketler, yorgunluktan dilin dışarda kalması, ders çıkışı arabanın kapısını açamama, sinyal verememe, sol bacağı sürükleyerek eve girme falan.. mazoşistlik gibi gelebilir insana ama gerçekten spor yaptığınızı anladığınızda, iç huzurunuzda aynı orantıda artıyor. Aynada gördükleriniz de şevkinizi arttırırsa-ki aksi çok mümkün değil-sizden mutlusu olmuyor. Tabi ben pilates'te kendimi parçalarken evde akşam yemeği için beni bekleyen sevgilimin manevi desteği olmasa olmazdı. Yine de kendisinin pilates'in ne olduğunu anladığını pek sanmıyorum. "Kendi beden ağırlığınla spor yaptığın için çok yoruluyorsun" diye anlatıyordum ama sanırım pek de ciddiye alınmıyordum. Ne de olsa sevgilim bundan 4 sene öncesine kadar her gün ata binmiş, yarışmalarda dereceler almış, maninin üzerine düşmesi sonucu geçirdiği bel fıtığı yüzünden atından uzak kalmış, bel fıtığını yenmek için de spor salonunda koşu ve squash la kendi sınırlarını zorlamış bir adam. Benim haftada 3 saat gittiğim pilates'ten ne derece acı çektiğimi anlayamayabilir... idi. Ta ki dün akşama kadar. Nisan başından beri yeni bir spor salonuna üyeyiz. Beraberce gidip hem yürüyüş, hem pilates, hem zumba, daha aklınıza ne geliyorsa yapabiliyoruz. Dün akşam gittiğimizde, spor salonuna girer girmez maraton koşucusu bir arkadaşımıza rastladık. Benim yürüyemediğim mesafeleri rahatça koşan, sadece ve sadece koşmak için İstanbul'a, Antalya'ya, İrlanda'ya giden birinden bahsediyorum. Gel dedik pilates e gireceğiz. Hmm bilemedim falan dese de ikna oldu.Ben derse girmeden önce biraz yürümek istedim. O esnada sevgilim gibi kapı model bir arkadaşımıza daha rastladık. Gel dedik pilates e giriyoruz. "Ben girmiştim daha önce başka bir hocanın dersine ama sevmemiştim, hem zaten 45 dk koştum be"n falan dese de o da ikna oldu. 7:30 dersinde ben ve arkamdaki minderlerde 3 adet gayet sporcu adamla hazır ve de nazırdık. Önce ısınma, streching, hafif hafif pilates başladık. Ben bu ekiple çok göz göze gelmemeye çalışıyorum, kendime konstantre olmaya çalışıyorum ki konsantre olup düşünmediğinizde yapamayacağınız çok hareket var. Artık terden sırılsıklam olmuş bir durumda yapmaya çalıştığım bir harekette soldaki minderdeki maratoncu arkadaş parmağını sallayarak "alacağın olsun BB, seni çıkınca 30 km koşturmazsam" dedi. Ben o noktada ayıp kafamı arkaya çevirmeyi akıl ettim. Canım sevgilim terden sırılsıklam, kıpkırmızı, yanındaki teyze ona "iyimisiniz? çok zorlamayın isterseniz, kıpkırmızı oldunuz" diye soruyor. Bir diğer kapı model arkadaş "ben böyle şey görmedim" der gibi bakıyor. Hayat onlar için çok zor çünkü dersin bitmesine daha yarım saat var. Bir şekilde o ders bittiğinde sevgilim gelip bana helal olsun dedi. Herkes sınıfı boşaltmaya başlamışken beylerin minderleri hala yerde, yorgunluktan her üçü de pancar gibi, nefes nefese kendi aralarında "hangi günlermiş abi bu kızın dersi? bundan sonra kesin giriyoruz, süperiz yaza kadar" diye konuşuyorlardı. Kadının fendi diyesim var ama hadi şöyle çevireyim, nazar etme ne olur çalış senin de olur :)
Fotoda Pilates'in babası Joseph Pilates, bir hareket üzerinde yoğunlaşmışken