28 Eylül 2010 Salı

Yaz bitmiş

Koca yazı da bitirdik. Cumartesi akşamı Çeşmede babaannemin balkonunda rakı-balık yaparken aniden bastıran yağmurla anladım artık sonbaharın geliyor olduğunu. Yağmurla beraber içeri taşınan masa çok da değiştiremedi keyfimizi. Kahvelerimizi de tek sıra halinde pergulenin altına sıralanıp içtik . Beyaz şortu, ayağında terlikleri ve elinde şemsiyesiyle marinaya koşturanları izlemek -hele siz ıslanmıyorken-gerçekten keyif oluyor, o ayrı :)

Pazar günü esen deli deli rüzgarların ise nereden çıktığını hala anlayabilmiş değilim. Herşey bir tarafa, kendileri bana L şeklini almış panjurlara mal oldular. Maddi zararım var evet, ama bi de perdesiz evimde kısacık geceliklerle gezemiyor olmanın getirdiği manevi zarar var ki, paha biçilemez. Kendimi BBG evinde hissediyorum 2 gündür ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor.

Galatasaray'ımın maçı vardı pazar akşamı. Unutmuşum Kordon'da maç izlemenin keyfini. Uğurlu geldi bize deniz havası almak. Allah Baroş'uma zeval vermesin, yırtılan o sol arka adalesini tez zamanda iyi etsin, derbilerde de gol dersi vermeyi nasip etsin inşallah.

3 aydır danalar gibi gezmenin sonucunda ara verdiğim pilatese yeniden başlayıp, benim alkol, dondurma ve bilimum zararlı etmenin önderliğinde hafifçe kabarmış popoma inat, hocamın yaz boyunca daha küçülmüş poposunu görmek, bünyemde felç etkisi yarattı resmen. Buzdolabını açıp elimi her çikolataya atışımda aklıma ortadan birleştirilmiş 2 tane şarap kadehi görüntüsü geliyor. Ruh sağlığım tehlikede.

Bir önceki posttan da anladığınız üzere artık daha sık buralarda olacağım. Anlatamadığım dünya kadar fotolu aktivitem var ki sıralamak gerekirse; U2, Paintball turnuvası, GS-Buca maçı vs vs. Bu zavallımlar zamanaşımına uğradı malesef . Ama teknik imkansızlıklar nedeniyle elde edilmiş tembellik bitti, BB is back ;)

Çalsın sazlar, oynasın kızlar


Dıt dırı dııııııttttt
Artık iphone umu modem olarak kullanıyorum. Bu demek oluyor ki yeniden yayındayım.
Şükür kavuşturana.

24 Eylül 2010 Cuma

It's friday


17 Eylül 2010 Cuma

We are the people

sabah akşam
aç tok
mutlu mutsuz
non-stop

bu şarkı

bi de şirkette şarkı çalarken alttan alttan dans etmesem daha güzel olucak ama kendimi tutamıyorum napıyim

It's friday

16 Eylül 2010 Perşembe

Post-It

-Telefonuna işten güçten yarım saatte bir beeellllki bakan canım sevgilim bana yukarıda görmüş olduğunuz mouse u hediye etti, beni pek mutlu etti. Pembesinin olduğunun bile farkında değildim, ısırasım var, öyle sevdim.

-Cumartesi akşamı planlarımız şimdiden belli. Galatasaray'ım İzmir'e gelir de benden kaçar mı? Orada olacağım. İnşallah Galatasaray'ım da orada olur!

-Bugün TED'de bir konuşma izledim. Kısaca özeti şudur ki; hayatta bir amacınız varsa susun. Eğer bundan etrafa bahseder, bi de güzel yorumlar duyarsanız beyniniz sanki başarmışsınız gibi gereksiz hormonlar salgılamaya başlıyor ve siz artık o noktaya ulaşmak için yeterince çabalamamaya başlıyorsunuz. Çok mantıklı. İçinde hiç bisey tutamayan BB bundan sonra ağzını bantlar da gezer.

-Adı Y ile başlayan bir arkadaşımı aramak için telefonu elime aldığımda gördüm şimdi benden çok uzaklarda olan amcamın adını. İnsanlar gidiyor ama izleri kalıyor. Ufak bir numara bile silinemiyor yer ediyor. Ben aradığımda "amcam" diye telefon açışı geldi aklıma, bıçak saplandı içime. Gece rüyamda gördüm sonra onu. Çok hatırlamıyorum nasıl gördüğümü ama iyi gördüm sanırım, çok ağlamamışım, ordan belli. Normal hayatında neredeyse hiç ağlamayıp rüyalarında ağlama krizine giren biriyseniz eğer, bu önemli bir kriter.

-Yaz bitiyor sonbahar geliyor ağır ağır. Gece uyurken pike örtünemiyorum artık, pencereyi de kapadım. Yaz severim ya ben hani. Bu yazdan hiç birşey anlamadım ki ben. Çok koşuşturmalıydı herşey, bi oraya bi buraya. O yüzden sonbahar iyi geliyor bana. Evime dönmek, evimde olmak iyi geliyor. Yanlızlık da lazım arada, hoşuma gidiyor sessizlik. Sürekli evime birşeyler alasım var bu aralar. Tam 1,5 senedir tuvale basılmayı bekleyen fotolarım var. Haydi iş başına artık.

15 Eylül 2010 Çarşamba

İşimiz Allaha kaldı

Basit bir anlatımla X inanç düzeyini, Y para düzeyini temsil ederse eğer, fakirseniz işiniz Allaha kalır, zenginseniz kendi işinizi kendiniz halledersiniz diyebiliriz. (c.p.)
Yani, bir ülkede kurtulmak istediğiniz bişeyler ya da "biri"leri varsa önce zengin olmanız lazım.

A-Türkler nasıl zengin olur?
B-Allah büyük.

Via & Via

13 Eylül 2010 Pazartesi

Şampiyon ikinci


Basketboldan anlamam ben. Steps filan bilirim, o kadar.
Oyuncularımızı da tanımam etmem. İbrahim Kutluay bilirim en sosyetiğinden, o kadar.
Bilirdim daha doğrusu.Ta ki bizi mest eden kırmızı beyaz formalı takımımızı izleyene kadar. Heyecanlı, gururlu, stresli, zevkli, kalp krizi geçirmek üzere iki hafta izledik sayelerinde. Hangi takımda oynadıklarını dahi bilmeden tüm oyuncularımızın adını sayabiliyorum artık. Ezberlettiler isimlerini.

Formayı haketmek bu olsa gerek.
Mutlu olmak bu olsa gerek.
Binlerce teşekkürler.
Bence şampiyon(uz)sunuz.

Tercih Meselesi

Üç yanlış bir doğruyu götürdü
Yine sınıfta kaldık

9 Eylül 2010 Perşembe

Mutlu Bayramlar

Hepimizin seker bayramı kutlu olsun.
Evimizden saglık, huzur, mutluluk eksik olmasın.
Hep "biz" olalım, "birlikte" olalım.

Sevgiler

-Bir pembe balon da ben ucuruyorum Nehir icin.

7 Eylül 2010 Salı

I'm gonna live forever


Çimento kamyonu olmakta kendileri.

Pre-U2

Once sunu gormeniz lazım. Saatlerce yürüdükten, koştuktan, yağmur altında ıslandıktan ve yeniden kuruduktan sonra sevgilimin ve benim converse'lerimizin hali. Benimki size daha temiz gibi gorunebilir, kızların farkı demek isterdim, diyemiyorum. Yakından benimki de aynı bu şekilde; leş!

Dün 12:30'dan işten çıktım. Koştur koştur işe gittim, hazırlandım, diş fırçam ve geceliğimi sırt çantama tıktım. Koştur koştur havaalanı , uçak derken ve işte İstanbul'dayız. Havaalanından ilk iş kendimize sandviç ve su alıp çantamıza tıkıştırıyoruz.İyiki de yapmışız, stadın yanında satılan ne idüğü belirsiz sandviçler havaalanı tarifesinden pahalı. Taksi bulup direkt stada gitme zamanı. O ne biçim stad yarebbim, kocaman. U2'nun uzay gemisinin ucu görünüyor dışarıdan, ay heyecanlandım mı ne ? :) Bir kapıdan giriş yapmayı deniyoruz, "ilerleyin kapıyı görürsünüz" diyorlar. Bizim biletimiz saha içi, I kapısını arıyoruz..da kapı yerine bitmek bilmeyen bir sıraya denk geliyoruz.

Ne için bu sıra? İlk 2500 den biri olup koluma eşşek kadar numara yazdırıp içeri ilk girenlerden olabilmek için. Çok umrumuzda diil ilk girmek ama "önce onlar alınacak isterseniz 1,5 saat kadar bekleyin, size de sıra gelir" lafını duyunca kenarda bekleyeceğimize sıraya girelim diyoruz. 45 dk civarı bekledikten sonra bir karmaşa başlıyor, sıralar karışıyor, yan tarafta yeni bir sıra oluşuyor, insanlar o tarafa kaymaya başlıyor. 2500 bitti dedikoduları bize kadar ulaşıyor. ve o koca sıradaki insanlar sırayı falan boşverip dalga halinde kapıya hücum ediyor. Birileri dellenip itiverse insanlar konserlerde nasıl ölüyor bizzat tanık olmam işten değil. Bir şekilde kapıyı bulup kendimizi içeri atıyoruz. Sahne karşıdan i-na-nıl-maz görünüyor. Nefesim kesiliyor.

Fotolar, fotolar.. durmuyoruz, sahne önüne doğru devam. Eeee..nerde bu 2500 kişi? Biz sahneye bu kadar yakınsak, bu insanlar neden kendini yırtmış erken girmek için? Neyse..karnımızı doyuralım, Snowpatrol çıkacak birazdan. Çok merak ediyorum onları. Çok sevdiğim şarkıları var. Türkiye'de olmaları büyük şans. Bu hayallerle yerde popomu dinlendirirken, o da ne?? Kafama yağmur mu düştü bana mı öyle geliyor? Yağmur yağıyor, hem de nasıl yağıyor. Yanımızda yağmurluk, şemsiye vs yok ki? 10 dk önce "reynkoot fayf lirağ" diye bağıran ahali de mi yağmurdan kaçtı acaba? Üzerimde kapşonlu bir merserize, sevgilimde sweatshirt. Ben kafamı korumaya çalışıyoruz, ona çantadan yedek t-shirt bulup kafasına sarıyoruz. Yan tarafımızdaki Bulgar'ları yağmurluğu battaniye gibi açıp 8 kişi altına civciv gibi sıkıştıkları için kınamayı bırakıp, mevzuya biz de dahil oluyoruz.

Gerçi 2 dk önce bana o yağmurlukta yer açan sarışın Bulgar kız sevgilisini görünce beni unutuyor, ben yine açıkta kalıyorum:( Neyseki sevgilim yağmur bulutlarıyla arama siper oluyor. Sahnede bir hareketlenme başlıyor. Haaayyyııırrr, sahnenin üzeri örtülüyor :( Yoksa konser iptal olur mu? Olmaz canıım. Bono şeker mi ki erisin? Bizi sırılsıklam eden yağmur sonunda diniyor ama üşümeye devam ediyoruz. Bir kişi bile yerinden kıpırdamamış, anlaşılan kimsenin iptal edileceğine dair düşüncesi yok. Veee sonunda.. biraz geç de olsa Snow Patrol sahnede. Solistleri çok eğlenceli, üstelik bizim için kırmızı-beyaz giyinmiş. Ama yağmurla gelen üşümeyi Snow Patrol çok da geçiremiyor. Bir kaç ısınma turuna daha ihtiyaç duyuluyor.

Önce Run geliyor.Aaagghhh .. çok güzel söylüyorlar.Arkadan Chasing Cars..süpersiniz. Bütün U2 ekibi sahnede, "if I lay here" derken, herkes yerlere uzanmış. Görüntü müthiş. İşte şimdi ısındım.Snow Patrol "tişekkürleğğğ" diye diye sahneden iniyor. Veee işte asıl heyecana hazırlık. Yukarıda dakika sayan bir saat var ama o yelkovan bir türlü ilerlemiyor. Herkes sahnede. Önce yağmurdan korkup da kurulan çadır indiriliyor, sonra kontroller kontroller.. Belim beni öldürüyor :( yaklaşık 45 dk sonra işte beklenen an; Bono bir milyon parçadan oluşan mühendislik harikası ekranda görünüyor.....Daha çok çığlık atmalıyım; Bonooooooooooo..............

3D


Bunu yapan var mı gerçekten?
Güneşi 3D görmek..vay be!!

6 Eylül 2010 Pazartesi

Bu değildi hayalim

Bu sabah işe heyecanla geldim. Vücudum bu akşam ne kadar yorulacağını bilirmişcesine 21:30 da tv karşısında sızdı. Maçı bile izleyemedim doğru düzgün. Bu sabah 6:30'da kendiliğimden ayaktaydım. Müthiş bir his bu ..akşam U2 var. Biletleri alalı 10 ay olmuş. İşte bunu yazmak için açtım blog u. 14:55 uçağıyla gidiyorum demek için. Havaalanından direkt konsere gideceğimiz için yanımıza eşya dahi alamıyoruz, diş fırçamla gidiyorum demek için. Çok mutluyum demek için. Ama durum birden değişti; Nehir'i kaybettik. Ben her ölümde şunu düşünüyorum, hepimiz aynı yöne gidiyoruz. Birimizin yolu biraz daha erken bitiyor, bir diğerimiz çok daha uzun yürüyor. Ama sonuçta destinasyon aynı. Elbet görüşeceğiz kaybettiklerimizle. Sadece dayanılması gereken, acı veren özlem. Hepsi bir gün bitecek. Nehir çok mücadele etti. Her gün blog dan okuduk mücadelesini, dua ettik, yanındaymışız gibi ümit ettik. O büyük bir savaşçı. Kafa tuttu tüm olan bitene. Pes etmedi. Böyle olması gerekiyormuş. Hani derler ya; Nehir melek oldu. Hepimizin başı sağolsun, annesine babasına tüm sevenlerine sabir diliyorum.

EDIT:Nehir'in Cenazesi 08 Eylül Çarşamba günü öğle namazından sonra Bebek Camii'den kaldırılacakmış.

3 Eylül 2010 Cuma

It's friday

2 Eylül 2010 Perşembe

Ölü Eşek Cumhuriyeti

Neresi mi? Tam da şu an bulunduğunuz yer, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan, üç tarafı denizlerle çevrili, cennet ülkemiz; Türkiye. Kim demiş? Amerika Basketbol Milli Takımı oyuncusu Danny Granger twitter'da buyurmuş. Noolmuş? Bunu duyan Türk halkı ayağa kalkmış, kalkarken de etrafa tanımlanamayan kötü bir koku yaymış. Türk halkına yakın duran ahali daha önce-Danny gibi-ölü bir eşek koklamadıklarından kokuyu "öldüresiye mide bulandırıcı","bozulmuş barbunya pilaki","kusmuk kıçımık(*)" olarak nitelendirmişler.

Evet arkadaşlar, kabullenin artık. Sen, ben,o değil belki ama onlar kokuyorlar ve bu onlar, onlu rakamlardan cok daha fazla, milyonlarcalar. Banyo yapmanın-sabunu,deodorantı geçtim zaten- lüks olarak algılandığı bir ülkede yaşıyoruz. Leş gibi bir koku var ülkemizin üzerinde. Sokağa çıktığınızda, sinemaya gittiğinizde, şirkette masanızda paşa paşa çalışırken bu koku canavarı tarafından taciz ediliyorsunuz. İçeriye aniden bir iş arkadaşınız giriyor, hemen arkasından da davetsiz misafir koku canavarı gelip başköşeye kuruluyor. Elim burnumda çalışıyorum ama kimselere derdimi anlatamıyorum. Biz alışmışız, ülke olarak bizim ayaklarımız kokmaz, biz terlemeyiz. Hayır efendim, burun spreyi kullanıp açın o koku reseptörlerinizi, hem terliyoruz hem de leş gibi kokuyoruz ama her haltı birbirimize pek güzel söylerken bunun ancak dedikodusunu yapıyoruz."Ayyy Ettiri ne pis kokuyor öyleeeee, karısı demiyormu buna bi duş al diye canım. Ay ben olsam yatağa da almam bunu hahahaha"Ama bunun uzun vadede kimselere bir faydası dokunmuyor. Keşke Amerikalıların patavatsızlığına sahip olsak da çat diye birbirimizin yüzüne söyleyiversek kötü koktuğumuzu. Türk milleti mahçup olup, su-sabun arayacağına, uyarana iki tane çıkaracağından, kimse yaradana sığınıp diğerine ne halde olduğunu söyleyemiyor malesef.

İşte tam da bu noktada benim zihni sinir projem devreye giriyor; Koku-ray. Aynen x-ray gibi. Bir binaya girerken kapıda x-ray den geçiyorsunuz ya, mazallah silah falan taşıyorsunuz diye. Hah işte.. bu alet de üzerinizde koku taşıyıp taşımadığınızı test ediyor. Mantık düz mantık, ikisi de öldürücü sonuçta. Koku-ray uyarı verdiğinde, kapıdaki görevli "sizi şöyle alalım beyfendi" diyip sizi bir kabine yönlendiriyor. Siz soyunup kabine giriyorsunuz, o da sizi annenizin sizi bebekken yıkadığından güzel yıkıyor, kurutuyor, pudralıyor, parfümleyip misler gibi pıt diye dışarı atıveriyor. Tabi bu alette saatlerce kalıp da hala uyarı verenler için yapılacak çok da fazla birşey yok. Onlar direkt olarak hamama yönlendirilip bi kaç beden küçültülüyor. Halk da rahat ediyor, makinenin filtreleri de tıkanmaktan kurtuluyor.


*Kıçımık (okunusu:kiıchımıak); (1) pek sevgili arkadaşım H'nin üstün yaratıcı gücüyle bulunmuş sıfat, (2) kötü, (3) fena.

1 Eylül 2010 Çarşamba

BB Heryerde


By beybi.

Ben de istiyorum bunlardan


Benim arabam "she" diil, "he" ama olsun :)

Güneş ufuktan şimdi doğaaar,

Ne güzel bir maçtı o öyle. Benim basketbolla pek aram yoktur. Milli duygularım vesilesiyle izlerim. Çok da anlamam zaten. Kendi kendime plan yaparken, yemek hazırlarım, sevgilim de gelir yemeğe, sonra o maç izler ben de hem dergi okurum hem de göz ucuyla maça bakarım diye düşünmüştüm. Dün akşam farklı bişeyler deneyesim geldi, Melanzane yaptım. Tamamen doğaçlama, linkte verdiğim tarifle pek alakası yok. Parmesan da bulamayınca benimki iyice Türk usulü oldu,keçi peyniri yakıştı bence:) Maç başlamadan yemeğin bitmiş olması iyi oldu, o heyecana hiçbirşey dayanmazdı zaten. Sevgilim tabakları elinin tersiyle sıyırabilirdi mesela. Zira, bağrışmalarından camlar zangırdadı. O bağırdıkça ben hop oturup hop kalktım. Tam diyorum , işte bu, aldık başımızı gidiyoruz, aradaki fark kapanıveriyor. Son dakikaya kadar rahatlayamadım. Melanzane uğurlu geldi bence:) Porto Riko maçına ne yapsam acaba diye düşünüyorum şimdiden. Burada bırakmak yok;

...yürüyelim arkadaşlar.