30 Nisan 2011 Cumartesi

Oldu da bitti maşallah

İzlediniz mi? yalan söylemeyin, hepimiz izledik.Evet işteydim.Evet muhteşem IT cimiz sayesinde şirket laptop undan izleme ihtimalim yoktu ama ben naaptım? Iphone saolsun töreni başından sonuna kadar izlemeyi becerdim.Sadece balkon sefasını ve öpücüğü kaçırdım (telefondaydım) ancak onu da youtube dan telafi etmeyi bildim.

Charles ve Diana'nın evlendiği 1981 yılından itibaren doğması muhtemel bir erkek veliaht, genç yaşlı demeden tüm İngiliz dişilerinin hayalini süslüyordu.Ama sadece birinin hayali gerçek oldu.Kate gerçekten çok güzel, sanki içinde halihazırda bir prenses yaşıyormuşçasına asil.Makyajını kendisinin yapması şaka gibi.Bütün dünya beni izlerken makyajımı kendim yaparmıyım acaba??!! Söylentilere göre düğünden önce 8 kilo vermiş.Ayrıca dikkatli bakınca ben bir de kaş ektirdiğini farkettim. Ancak anlamadığım nokta şu; bu kadar kısa sürede 8 kilo verdikten sonra bir insanın yüzü nasıl o şekilde canlı, gergin ve genç görünebilir? Bilmediğim başka bir numara var sanırım.

EDIT: Öğrendim:) Oksijen terapisi yaptırmış.

Gelinlik için apayrı bir paragrafa ihtiyaç var.Dantel kullanılacağını, uzun kollu ve kuruklu olacağını biliyordum ama yine de bu kadar güzel bir gelin hayal etmemiştim.Duvağını, elindeki çiçeğini, küpelerini hepsini çok beğendim.Eminim bu yaza yetişmese de kışa bol bol uzun kollu dantel gelinlikler göreceğiz.

Bir de Philip Treacy'e saygım sonsuz ama bazı şapkaları kafası güzelken tasarlamış sanırım.

29 Nisan 2011 Cuma

It's friday

Royal Friday

28 Nisan 2011 Perşembe

26 Nisan 2011 Salı

Arman ve Yudum ve Zeynep

-Uzatmaları oynuyor olma duygusu nasıl bir şey? Zaman zaman bunun altında ezilmiyormusunuz?
-Ayşecim hangimiz uzatmadayız hangimiz nizami maç saatleri içindeyiz..Bilen var mı?

Yukarıdaki soru benim de çok beğendiğim Ayşe Arman'a, cevap ise Arman Kırım'ın eşi Yudum Kırım'a ait. Çoğu zaman çok doğru insanlarla, çok doğru röportajlar yapan, çok çok iyi yazılar yazan, fotoğraflarına bayıldığım Ayşe Arman'a yakıştıramadığım bir soru bu."Gerçeği dibine kadar yansıtmak istemesini" anlayabiliyorum ama yine de bu sorunun sorulmaması gerektiğini düşünüyorum.Cevabı verecek kişinin inadına yapar gibi oluyor.2 tam sayfa "biz bu kanser illetine yenilmeyeceğiz, ailece mücadele ediyoruz" u anlatana uzatma falan denilmez bence.Saygısızlık olduğunu düşünüyorum.Yudum Hanım tavrını hiç bozmadan en güzel cevabı vermiş aslında.Uzatma olup olmadığına biz karar veremeyiz ki.

Yemek üzerine okuduğum en keyifli yazıları yazan, haftasonları gazete karıştırmalarımın en önemli sebeplerinden Arman Kırım bir süredir hastaymış, bilmiyordum.Gazeteden hiç bir açıklama yapmadan ayrıldığında, sebebinin o "ne idüğü belirsiz" yeni yazara yapılan torpil olduğunu sanmıştım.Ne kadar yanılmışım.

Arman Kırım'ın yeni yazılarını okumak için sabırsızlanıyorum.

EDIT; Olmadı malesef.Mekanı cennet olsun büyük ustanın.

22 Nisan 2011 Cuma

It's friday


Roma'nın aşık olduğum şehir olmasındanmıdır, yoksa Audrey Hepburn faktörümüdür bilmem; pek bir severim Roman Holiday'i.Siyah beyaz film severlerden misiniz? Tavsiyemdir.

20 Nisan 2011 Çarşamba

Huysuzum ben huysuzum



Kameramaaaan beni çek.Daraldım, daraldım, daraldım.

Zannedersin 2 ay sonra nisanlanacak 5 ay sonra da evlenecek insan evladı ben degilim.Bir depresiflik, tarifi yok.Herşeye bozuluyorum.Annemle bir telefon konuşmalarımız var, duyan bana tekme tokat girişebilir.Kadıncağız herşeye "siz nasıl istiyorsanız öyle olsun annecim, sizin beğenmeniz önemli" diyor.Ben her cümleme "bak anne" diye başlayıp "umrum diil" diye bitiriyorum.

-Nişana zurna beyle karısını çağırmayalım.Onların çocukları var şimdi onlar da gelmek ister.Aaaa onun büyük oğlu evli bi de, şimdi o da gelmesin.Çok kalabalık olucak istemiyorum ben bu kadar kalabalık nişan

-Peki annecim.

-Küssünler istiyorlarsa umrum diil.Düğüne de gelmesinler.Benim sevdiğim insanlar olsun yeter.Onları istemiyorum zaten ben.Umrum diil

-Peki annecim.

-Bak anne bi daha söylüyorum.Çağırmıycaz herkesi.100 kişiden fazla olmasın bu nişan.Köpek sürüsü gibi nişanlanmak istemiyorum ben.Bıtıdı Hanımı da çağırmayalım bence.Nerde benim excel im....Hmm bak onu çağırırsak öbürü küser.En iyisi ikisini de çağırmayalım.Zaten ben o kadının bakışlarından hiç hoşlanmıyorum.Gözleriyle yiyorlar beni.Çağırmayalım lütfen.

-Peki annecim, çağırmayız.

-Bak görselleri gönderiyorum sana , böyle nişan yapabiliriz.Bir bak lütfen.

-Tamam annecim , siz nasıl isterseniz.

Aslında herşey çok yolunda gidiyor.Düğünümüzü istediğimiz yerde, istediğimiz organizasyon şirketiyle ve istediğimiz orkestrayla yapıyoruz.Verdikleri fiyatların üzerine indirim de aldık bir güzel.Evin tadilatı bugun yarın başlıyor, onda da sorun yok.Nişan desen anlaşma yapıldı bile.Süsleme için konuşup bi dj ayarlıycaz sadece.Nişanlık ve gelinlik durumunu da halledersem 3-5 tane mutfak eşyasıyla evlenebiliriz aslında.Ama gel gör ki benim göğsümde fil oturuyor sürekli.Sanırım bu "bir kere oluyor" durumunun yan etkisi bu iç daralması.Herşey yolunda da gitse, lanet edip sevgilinin olmayan saçlarını da yolsan için sıkılıyor.Çok huysuzum, çok sıkıldım kendimden, ooooooh shit :((

19 Nisan 2011 Salı

Never ever


Bundan çarşaf boyutunda işleyip evimin salonuna asmalıyım.Belki o zaman kafam basar.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Renk skalası


Evleniyor olmanın, aşık insanlara en güzel kıyağı bundan sonra hep sevgilinle uyuyup uyanmak, birlikte yemek yemek, her gunun sonunda onun yanına gidebilme lüksü olsa gerek.Bu durumda birlikte yaşamanız için bir ev kiralanması, gerekiyorsa kırılıp dökülmesi, boyanması vb lazım geliyor.Biz sanslıyız ki bir evimiz var ve icinde armatür, boya, spot ışıklar gibi birkaç minör tadilat dışında çok fazla bir mesaimiz olmayacak.Bu durumda dekorasyon anlamında vaktimizin çoğunu mobilyalar ve aksesuarlar alacak.Yuvayı dişi kuş yapar misali, blogger olmanın da faydalarını kullanarak, engin arşiv tarama yeteneğimle bilgisayarımda house adı altında koca bir dosya inşa ettim.Bu dosyadaki görsellerden yola çıkarak beybiyle kafamızda bazı şeyleri oturtmuş durumdayız.Aşağı yukarı aynı şeyleri isteyen , birimizin “fark etmez” dediği durumlarda da diğerinin fark eden noktalarına saygı gösteren şanslı çiftlerdeniz.Aramızda ev ya da benzer bir konuyla ilgili hiç sorun yaşanmadı çok şükür.Tek problemimiz bazen aynı dili konuşamıyor oluşumuz.Mesela bana göre yatak odamızın tavanı soluk bebek mavisi olacakken beybiye göre bildiğin gri olacak.Ya da “düğünde beyaz örtülerin üzerine kum rengi kapak koyalım” dediğimde beybiye göre bu, iyi ihtimalle bej kötü ihtimalle afedersiniz bok rengi oluyor.İşte bu nedenle boyacı, mobilyacı vs kimle görüşmemiz gerekiyorsa ikimiz birlikte görüşmeliyiz kanısındayım.Renk skalalarımız bu kadar fark ederken koltuk rengimizin sabah sisi dumanı renginde olmasını isterken koyu füme olması pek muhtemel.


Bu arada haftasonu bir kerede alyanslarımızı sectik.Ortak zevkimiz olan incecik alyanslar çok şık ve çok zarif bir ömür boyu taşımaktan keyif alacağımız aksesuarlara dönüştü.Uğur olsun mu, bence olsun :)

13 Nisan 2011 Çarşamba

Şöj


Anlatıcam dedim sözümde duruyorum.İsterdim ki size dağınık odamda makyajımı yaptığım, sevgilimi beklerken annemin heyecanımı yatıştırmak için ellerimi tuttuğu ya da herkes gittikten sonra sadece kız tarafının kaldığı, viskilerin servis edildiği, fonda çıkartılıp atılmış topukluların olduğu ve herkesin bizim icin kadeh kaldırdığı anları da gösterebileyim.Ancak anonim durumumu korumam lazım.Onun yerine detaylarla ağzınıza bir parmak bal çalmak niyetindeyim, idare edin.

Günlerden 18 mart cuma.Saat 19:00 suları.Yorgunluktan gözlerimin altı çökmüş biçimde hazırlanıp ailemin yanına gitmek üzere evden çıkıyorum.Valizime koyduklarının çoğunu renk renk ve bilimum topuk boylarında ayakkabılar oluşturmakta.(8 çift)Zira yeni aldığım 15 cmlik topuklularla düşüp düşmeyeceğimden emin olamıyorum.Acele etmek durumundayım çünkü pek sevgili takımım o akşam ezeli bir derbi maçı oynayacak.Aslantepe'nin ilk maçında evde tv karşısında olmak niyetindeyim.Eve vardığımda ilk yarının ortalarına gelinmiş.Babam tıkını bile çıkarmadan maçına konsantre.Ertesi gün kızı istenecek bu evde bayram havasından çok sıkıyönetim hakim.Annem yere toz uçar diye evin içinde yürümeyi dahi yasaklamış.Fazla kıpırdanmadan maç izlemeye çalışıyoruz.Bu arada beni solgun gören annem çeşit çeşit yemekleri burnuma dayamakla meşgul, ben de itiraz etmeden yiyorum her nedense.Durumun vehameti maç bitince anlaşılıyor.Takımım yenilmiş, evde bir matem havası, babamdan çıt çıkmıyor, ben çok üzgünüm ve midem bulanıyor çünkü farketmeden deliler gibi yemek yemişim.Soda içiyorum olmuyor.Bari yatıyım da sabah erken kalkarım diyorum.Gerçekten de çok erken kalkıyorum.6 da yediklerimi çıkarmak için uykumdan banyoya koşuyorum.Yüzümde 12 saat sonra istenecek gelin kızdan çok eroinmanlara özgü bir görüntü var.Yatakta yeniden uyumaya çalışırken ertelesekmi diye düşünceler içinde boğuluyorum.8 de seans tekrarlanıyor.Bu defa annem de uyanmış, korku dolu gözlerle bana bakıyor.Neyse ki banyo seansları kısa sürüyor.Maniküre yetişmem gerek.Manikür yapılırken şeytan dürtüyor, normalde yapmadığım bir şeyi yapıyorum.Kollarımı aldırmak istiyorum, elbisem açık renk ya, görünmesinler.Başıma ne işler açtığımın farkına varamıyorum tabi.Tam sir yapılırken kutu birden açılıyor, bütün şişe elime boşalıyor.Hemen soğuk suyun altına sokuyorum elimi ama kızarıp morarmasına engel olamıyorum.Yanık kremleriyle çıkıyorum kuaförden.Beni almaya gelen annemin yüz ifadesi sabahkinden de korkunç.Artık sinirden gülüyorum.Evde biraz kendimi toparladıktan sonra saçımı yaptırmaya bir başka kuaföre gidiyorum.Çok basit, fön çekilip normal bir atkuyruğu yapılacak.Çarçabuk yapılıyor ancak daha ben eve gelip arabadan çıkmadan saçım açılıyor.Yeniden kuaföre gitmek zorunda kalıyorum.Ben saçımla uğraşırken kızlar bizim eve gelmiş kapıda beni bekliyorlar.Ellerinde kırmızı bir paket.Eve girdikten sonra açmama izin veriyorlar.O da ne? Kalp şeklinde kurabiyeler, üzerinde sevgilimin ve benim isimleri, onun saçsız kafası ve benim kızıl saçlarım.Öyle güzel bir hatıra ki.Ben düşünememişim bile,ama onlar halledivermişler bunu da.Alelacele beni odama postalıyorlar.Zira kız tarafı-ki kendileri 25 kişi olurlar-yavaş yavaş gelmeye başlamış ama ben daha giyinmemişim bile.Makyaj yaparken yatağımın ne halde olduğu yukarıdaki fotoda mevcut ve o gördüğünüz buzdağının ucu.Odam darmadağın.Makyaj ayrı bir telaş, allığımı unutmuşum kızlar bulup başka birşey çıkarıyorlar, pudra sürmek istiyorum fazla kaçıyor bronzlaşıveriyorum.Daha fazla aksilik olamaz ki bugün! Ya da ben öyle sanıyorum.1 ve 2 beden olmak üzere 2 tane çorap almışım.1 bedene bakıyorum; cık! bu bana küçük.2 bedeni giyiyorum, çekiştirirken bir ses caaaaaaaaart, çorabı kaçırmıyorum bildiğiniz yırtıyorum.Odada bir sessizlik hakim.Akşamın 8 inde nereden çorap bulunur, işte bunu hiç bilmiyorum.Bu gazla 2 dk önce sığamadım 1 beden çorabın içine giriveriyorum.Aslında ben 1 bedenmişim de haberim yokmuş:) Artık salona inme vakti, neredeyse gelirler.Elime bir kadeh Bailey's veriyorlar, rahatlatırmış.Benim onu içeçek dahi halim yok, üzerime dökerim diye korkuyorum.Sonunda evin tam karşısındaki kavşakta tanıdık 2 araba beliriyor.Mutfağa büyük haberi veriyorum.Mutfaktan salona bir dalga geliyor, ortadaki tüm bardakları toparlayıp herkesi hazırola geçiriyor.Heyecandan ölürmüyüm acaba? Kapı çalıyor.Herkes içeri giriyor, en son sevgilim, yüzündeki heyecan öyle belli ki..kucağıma çiçeği bırakıyor.Allah diyorum kızlara, beybi feci heyecanlı.Hoş gittinler beş gittinler, beni mutfaktan çağırıyorlar.Kahveler hazır beni bekliyor.Halam beni kenara çekiyor; önce kayınvalideneeee sonra kayınpederineee, sonra...anladım sanırım.Kahveleri dağıtırken bastığım yere odaklanmaya çalışıyorum sadece.Herşey film gibi, ben kendimde değilim.Sıra beybinin kahvesinde.Defalarca talimat verdim mutfak ekibine kesinlikle tuz yok! Gerçekten de tuz konmuyor kahvesine, onun yerine Bailey's koyuyoruz :) Şanslı damat.Kız tarafına da kahveler dağıtılıyor, kalabalıktan kahve makineleri 2 dk durmuyor.Ve sonunda büyük an geliyor.Beybinin babası çok çok güzel bir konuşma yapıyor.O konuşurken annemin halası "evveeeeet", "tabiiiiiii" diye onay veriyor, beni delirtiyor.Bi sus be kadın.Sonunda lafın sonuna geliniyor "..söz almaya geldik, sözü Mıttırı Bey'e devrediyorum."Sıra babamda.Ancak bir sorun var, Allahın emri,peygamberin kavli denmemiş.Şimdi bu kız istendi mi,istenmedi mi? Babamın kafası karışıyor.Söyleyeceklerini şaşırmış olmasına rağmen fena da konuşmuyor ve sonunda "hayırlı olsun" lafı duyuluyor.Verdi beni galiba? :) O sırada annemin soldan sağa kafa atar gibi sürekli aynı hareketi yaptığını görüyorum ve anlıyorum ki bu "kalk el öp" demek oluyor.Ayağa fırlıyorum ama bakıyorum beybinin kılı bile kıpırdamıyor.Sonunda akıl ediyor da ben tek başıma el öpmekten kurtuluyorum.Beybinin annesi "ailemize hoşgeldin kızım" diyip bana sarılıyor, öyle önemli ki o an benim için, bütün heyecanım geçiveriyor sanki.Beklenen oluyor önce babam bana sarılırken ağlıyor sonra annem.Babam konuşurken yutkunuyordu zaten, çok belliydi.Kafamı bir kaldırıyorum bütün mutfak ekibi ağlamaktan kırılıyor.Herkesin elinde beyaz peçeteler.Bu andan çabuk sıyrılıyoruz ve hengame yeniden başlıyor, çay servisi, pasta servisi, şeker, limon, peçete derken gece geçip gidiyor.Kızlar olmasa bu gece bitermiydi? Asla.Benden size tavsiye, en yakın arkadaşlarınız olmadan asla istenmeyin.Onlar olmadan hiçbirşeyin keyfi yok.

Şimdi çok uzaklarda kalmış gibi gelse de büyük bir heyecanla o gece atlatılıyor.Geriye yorgunluktan bayılmış, mutluluktan dolmuş gözlerle kaldırılan içki kadehleri ve benim ancak gece 12de yiyebildiğim, özenle seçtiğim pastam kalıyor.Biz artık şözlüyüz :) Sırada çok daha yorucu ama çok daha keyifli günler var.Bekleme de kalın;)

8 Nisan 2011 Cuma

It's friday


E bi gelin ayakkabısı koyalım artık su bloga di mi?

6 Nisan 2011 Çarşamba

Pembe bir hafta


Feci yoğun bir hafta içerisindeyim.Farkındayım isteme durumlarını henuz yazmadım.İsteme gecesini size fotoroman tadında anlatmamı istersiniz yoksa hikaye tadındamı? Fotoroman olması icin gerekli detayları incelemek icin vaktim yok maalesef.Eli kulagında , sabredin.

Hafta neden yogun derseniz duble teyze oluyorum bu hafta.Dun saat 11:00 civarı dunyanın en guzel annesinin aynı kendisine benzettigi dunyalar guzeli kız bebegi dodgu.Adı Defne.Annesini aglayarak ugurladık ameliyathaneye.45 dk sonra Defne geldiginde hastanenin tuvalet penceresi kadar izleme penceresinin onunde sadece cıglıklar atan ve pencereden bakabilmek icin birbirini ezen insanlar vardı.Bir fotografcı olarak en zor calısmamdı diyebilirim.Makineyi kah kuzenimin omzuna dayadım, kah zıpladım, kah bacak arasından girip bakmaya calıstım. Annesinin yanımıza gelmesi ise biraz daha uzun surdu.Biz bu arada cennetten bir parca gibi bakan, kokladıgınızda aklınıza sadece cilekler, pamuk sekerleri, pembe bulutlar getiren minicik bir bebegin pesinde dört döndük.Defne bundan sonra ömrümüz yettiğince bizim sorumluluklarımızdan biri.Dünyanın en güzel sorumluluğu üstelik.

Teyze oluşumun dubleliği ise sundan ileri geliyor; bir baska canım arkadasım da persembe sabahı bir kız bebek dunyaya getirecek.Heyecan konusunda anneyle yarısırım.Zaten biraz pimpirigimdir.Dogum meselesi soz konusu oldugunda anne icin ayrı bebek icin ayrı heyecanlanıyorum.Hersey yolunda gidecek mi? Anne nasıl olacak? Bebek saglıkla gelecek mi? Kime benziyor? Ve daha birsuru soru.

Söylemiş olmalıyım daha once; dogumdan cok korkuyorum ben.Normal dogumdan korkmak bir yana sezeryan da korkutuyor beni.Sartlandırdım kendimi sanırım bu duruma, cok uzulecegim ileride.Dun anladım ki ben dogum dısında baska birseyden daha korkuyorum; o ameliyathaneye yalnız gitmek.Herkes yukarıda ugurluyor beni ve ben tek basıma, kocaman karnımla, savunmasız , hic tanımadıgım adamların, kadınların yanına gidiyorum.Orada tek basına olma hissi beni cok tedirgin ediyor.Hamile falansanız cok takılmayın benim soylediklerime, normal degilim ben.Gerci anlamısınızdır da, ben yine de bi soyliyeyim dedim:)

1 Nisan 2011 Cuma

It's friday


Always wear protection