27 Ağustos 2010 Cuma

Ağaç

29 yaşındayım ben. 30 olmama -oturup saydım- 100 gün ve bir hafta var. Küçükken 19. yaşım bana olgunlaşacağım, "abla" olacağım yaş gibi gelirdi. 19 olduğumda mahalledekilerin alay ettikleri kızıl saçlarımı koyu kahveye boyatacağıma ant içerdim ayna karşısında. "Herkes gibi" olmak için. Ne safmışım! Farklı olduğumu çok erken anlamış olsam da bu farklılığın bana sunulmuş bir hediye olduğunu anlamam için gerçekten 19. yaşıma çok yaklaşmam gerekti. 19 yaşımı kopkoyu ruj sürebileceğim, gözlerime kalem çekebileceğim, gece istediğim saatte eve dönebileceğim bir milat olarak algılardım hep. Aynı yıllarda 24 yaşında evlenmem gerektiğini düşünürdüm. 24 yaşında insan anne bile olabilir derdim kendi kendime. O zamanlar bilmiyordum tabi 19 yaşında beni dünyaya getirmiş annemin yanından bile geçemeyeceğimi, 24 yaşımda değil çocuk doğurmak kendimin çocuk olacağını. Sonra 30 yaşında olacaktım,ne yaş! Müthiş bir iş kadını. İstediklerini başarmış, kendi işini yapan. Kendi aldığı çantasına, kendi aldığı arabasının anahtarlarını atıp, güneş gözlüğünü gözüne takıp topuklu ayakkabılarıyla havalı havalı arabasından işine yürüyen güçlü bir kadın portresi gözümün önünde. Hayatımın her iki miladını da devirdim, üçüncüsüne ise çok az kaldı. Koyu ruj sürecek kadar kendime güvenmem 19 yaşımdan çok sonra oldu, 24 yaşımda da evlenmedim. Kocaman olacakmışım gibi gelen o yaşlar benim için daha çocukluğumun ertesi gibiydi. Şimdi 30 rakamı yolun sonunda göründü. Panikleyecekmişim gibi hissettiğim üçlü rakamlara geçiyor oluşum hiç sarsmadı beni. İnandığım yaştayım ne de olsa, o da otuzdan çoook aşağıda :) Ama 30'uma yaklaşıyor olmak sakinleştirdi beni. "Ben" önemliyim dedirtti. Ben ne istiyorum? Ben ne hayal ediyorum? Ben o an orada olmak istiyormuyum? Ben bu kadar ödün vermelimiyim benden? Anlamak isteseniz anlayamayacağınız, ibresi iyiye bakan bir "ben"cillik. Sorumsuz görünen, yanlızlık kokan bir narsistlik. Ağırlaştım ve hafifledim aynı anda. Gri bir gölün suskunluğu geldi içime. Yapmam gerekenleri değil, o an yapmayı istediğimi önemsemeye başladığım bir durgunluk. Zaman geçip gidiyormuş gibi gelmiyor bana; zaman bana iyi geliyor. Geçtikçe daha iyi olacağını bilmek iyi geliyor. Kırgınlıklarım var herkes gibi ya da kırdıklarım. Bencil olamıyorum bu konuda; kırgınlıklarım fazla olsun kırdıklarımdan, zaman ilaç olur bana nasılsa. (Olur mu gerçekten?) Kocaman bir ağaç gibiyim şimdi. Dallarım var hem sağlıklı, yemyeşil, hem de kırılmış, ölmüş. Kırılmasınlar diye ölüp gitmek pahasına tüm gücümü sadece oraya versem de, başımı eğsem de beceremediğim, belki de kırılması gerektiği için kırılmış (meant to be derler ya). Kırılırken çok canımı yakmış, içimi söküp çıkarmış, her çatırtıda biraz daha ağlatmış ama sonunda kırılmış. Kırılan dallar kopup gitsin diye rüzgar esiyor arada. Doğal olan da bu değil mi zaten? Gücümü boşu boşuna oraya harcamıyım diye. Köklerim güçlensin, dallarım yeşillensin, meyve versin ve ben biraz daha büyüyüp oldunlaşayım, güneşe yaklaşayım, gökyüzüne uzanayım diye kopuyor o dallar. Koparken sarssa da beni , biliyorum, zaman ilaç olur onlara da. Hem zaten onlar da özgür olmalı sonuçta, özgür olmayı seçmişlerse, kırılmak, kopup gitmek kendi seçimleriyse ben aksi için canımdan can verirken, öyle olmalılar, değil mi ya?

30 umda kendi işimin sahibi olamayacağım büyük ihtimalle. Hani kırmızı rujumu 19 dan sonra aldım ya ben, zaman biraz yavaş işliyor bence benim için. Az kaldı demek lazım yine de:)

**Bu postun fotosunu Google lamak istemedim . Yeniden geldiğinizde kendi yazdığım yazıya kendi çektiğim fotoyu koymuş olacağım. Böyle daha güzel sanki.

It's friday

Bütün gece ağlamışım rüyamda.Sabah uyandım, yastığım sırılsıklam, gözümde hala yaşlar.
Başta ezberimizi bozan Adnan Polat olmak üzere, bize bunu yapmaya hakkınız var mı?

Foto; 10 yıl önce , 10 yıl sonra ?!?!

26 Ağustos 2010 Perşembe

Kuponlarımı yaptım,bekliyorum

Akşama maç manyağı olucaz hep birlikte. 19:45 te popomu koyduğum yerden 23:45 civarı ayrılacağım.Galatasarayım hariç her türlü takımla ilgili bişeyler attım tuttum. Takımıma totem yaparım, oynamam arkadaş. Shhh..Üç kuruşluk oynayınca kazancım da üç kuruş oluyor gerçi ama olsun, buna da razıyız. O üç kuruşlar birikir, birikir, önce U2 biletimin parasını çıkarır, sonra bakarsın uçak biletimin parasını çıkarır.Hadi diyelim çok kazandım, bu ay yaptırdığım dünya kadar testlerin parası çıkar.Zira, İzmir'de bir tıp merkezi bildiğiniz zengin oldu sayemde. Hayır, hasta değilim, endişeye mahal yok, önlem amaçlı. Baktım cidden aldım başımı gidiyorum, kredi taksidime bir ödeme fazladan yaparım. Bayrak elimde koşarsam da alır bi loubotin koyarım artık kitaplığımın başköşesine.Yanlış yazmadım. Öyle bir sanat eseri ayakkabı dolabında saklanmaz, kutusundan çıkarılıp kitaplığa konulur, ara ara bakılır gülümsenir, öpülür, koklanır. O bayrak başka şans oyunlarında da dalganırsa tutmayın artık beni, ekonomimizin ve güzide markaları nedeniyle İngiltere'nin ve Fransa'nın arz talep dengelerini sarsabilirim, benden korkun derim.

OoooOoooo.. BB uçuyor..BB uçuyor

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Jettt Kasa

Onceki postlarımın cesitli yerlerinde de degindigim uzere, Migros'la aramda ilginc bir bag var. Diger marketleri de denedim ama donup dolasip yine Migros'a gidiyorum.Bu arada benim evimin Migros'a olan uzaklıgı 15dk ve trafikli.Oysa ki cok daha yakın mesafede olan diger marketlerle isim daha hızlı bitebilir.Ama yoook.İlla alisveris denen hadiseden keyif almam gerekiyor.Lanet genlerim sagolsun, yogurt alirken de ayakkabı alırken de aynı hissiyatları tasımak zorundayım.

Canım sevgilim Migros uzun bir suredir Jet Kasa diye bir uygulama yapıyor. Her haltı deneme konusundaki ustun cabam ve istegim sayesinde ben de eksik kalmadım cok sukur.Ne mi yapıyorum? Soyle ki.Oncelikle alısverise elimde buyuk bir alısveris cantasıyla gidiyorum.Amac plastik torba kullanımımı sıfırlamak.Alacagımı alıyorum, jet kasaya yaklasıyorum.Benim orada oldugumu anlayan Jet Kasam bana bir "hosgeldinizz" cakıyor en seslisinden. "Hosbulduk" diyorum ve sepettekileri jet kasa platformuna doldurup barkodlarını okutmaya baslıyorum .Bu esnada yan kasalarda takribi 10 dakikadır sıra bekleyip ecel terleri doken teknolojiden bihaber musteri kitlesi, uzay aracı kullanıyormusum gibi beni kesmeye baslıyor.Operasyon esnasında en onemli nokta su; jet kasanın sag tarafında bulunan posetlerin oldugu yere yanımda getirdigim cantayı koyuyorum.Barkodunu okuttugum her alet edavatı bu cantanın icine atıyorum.Boylece hem isimi coook hızlı hallediyorum, hem sıra beklemiyorum, hem de poset kullanmayarak dogayı destekliyorum.

Migros memnun, ben memnun, doga en memnun.
Denemek lazım bence.

Gorselde Atasehir filan demis ama inanmayın, artık her yerde.

Çiçeğimin kenarı

Hani diyorum ya ; cicekler , bocekler, moralimi yuksek tutuyorum bıdı bıdı..Tutuyorum tutmasına da arada bıraktıgım anlar da olmuyor degil.

Benim cok sevgili cakma mudur mudurum mesela.Ben onun calıstıgı departmanla alakasız bi yer icin alındım.O yeri tuttular kapattılar, beni de onun yanına kapattılar.Birbirimize alısma evresindeyiz hala.Ben sınırlarımı ciziyorum o ustume geliyor falan.Acaba bunu da yaptırabilirmiyim hesapları icin de beni suzuyor.Boyle bir sayılma acligi icinde.Mesela muhasebe evrak istiyor, "BB hanıma verin bulsun" diyor.Evrak imzalatılıcak "BB, halledelim" diyor.Daha da guzeli bugundu, ohaaa dedim artık "BB bunu da faks cekermisin" dedi. Tamam anladım kucuk gosteriyorum falan ama ben stajyerlik vasfımı tamamlayalı 10 sene filan oldu.E el insaf be adam.Nasıl bi utanmaz oldun sen artık. Bi gun bu ohaaa yı dısımdan diyivericem diye korkuyorum.İste o gun hayatım cidden pek senlikli olacak. İstifa etmis BB'nin kredi kartı borcları yuzunden Uganda'ya kacısı diye bi post yazabilirim mesela.

24 Ağustos 2010 Salı

Yanlış anlamayın

İkisi de aynı maçtan bahsediyor.
Trabzon-Fener maçından.


Biri yok diyor, biri var diyor.
Bi yerlerde bi hata var sanki ?!?!

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Sıcaaaaak


Cok sıcak lafının karsılıgı budur.
Saat 18:37Dısarısı 41.5 derece.
Bundan sonra kara kış gelip de kat kat giyinince "50 derece olsun, yaz olsun" diye aglarsam nooliyım.
Araba giderken cektigim fotonun netligi de bi yere kadar, idare edin artık.

20 Ağustos 2010 Cuma

It's friday

Benim hala umudum var
İsyan etsem de istedigim kadar.

19 Ağustos 2010 Perşembe

BB the Cultural Mushroom

Kültürel faaliyetlerimden bahsedemedim size bu aralar.Hadi bi özet gecivereyim;

-Inception; Beni cidden büyüledi.Son 10 yılda izlediğim en iyi filmlerden diyebilirim.Cidden izlemezseniz büyük kayıp, nokta.

-The Expendables; Vakit ve para kaybı..hem izleyen hem izleten hem yapan hem oynayan hem de dağıtan için.Çok gereksiz, konusuz ama bol bombalı patlamalı kanlı son derece saçma bir film.O koca kadroyu da boşuna kurmuş.Sanırım Bruce'cuğum falan Sly'ın hatrına oynamışlar.Slyverster yüzünü gerdirmek, botoxlanmak ve kaşlarını kaldırtmakla harcadığı zamanı senaryoya harcasaymış keşke.

-Bedük; Adamım benim yaaa...Sen nereye ben oraya.Çok eğleniyorum cidden.Bi de İzmir'e daha sık gelse, beni delirtmese,bu postu okusa, kafası yarılsa,"ah ben bu BB'yi ne çok üzüyorum, söz daha çok gelicem İzmir'e" dese..mesela yani.

-Oi Va Voi; 3-5 tane şarkısını bilerek gittik ama çok eğlendik.Solistin üzerindeki payetli eteği çekip almak kendisini de donla bırakmak istedim ama kendisi o kadar zayıf o kadar zayıftı ki, o etek benim anca koluma olurdu.(Dip not; ben de 36 bedenim, çatlarım söylemezsem)Babylon pek seviyor onları,onlar da Babylon'u.Bi daha gelsinler.

Foto; Sevgilim ve ben Oi Va Voi konserinde, muhteşem gözlüklerimizle :)

Ohh Yeah Vol.11





Dönüşümün muhteşem olacağını tahmin etmeliydiniz bence.
Karşınızda aksanına kurban Tom Hardy.

Bulutlar dağıldı


Artık cuma gelmeden yazmam şart oldu :)

Bildiğiniz üzere öldürücü bunalımımdan yeni çıkmış durumdayım.Kardeşime göre doyumsuzluktan kaynaklanıyordu, çok sevdiğim bir başka arkadaşıma göre ise bu “işi olmayan tembel ev kadını” hastalığı idi.Bana göre her ikisi de değildi ama sebebini açıklayamamak da beni çok yormuştu.Bana dehşetle bakan sevgilime “yok bişey, gerçekten” diye hıçkırıyor olmam sanırım sevgilimi de cidden dehşete uğrattı.İşin güzel tarafı ağrı dindiğinde sanki yeniden doğmuş gibi hisseder ya insan, ya da uzun süre aç kaldıktan sonra yemek yediğinde sanki hep tokmuş gibi hisseder ya..öyleyim aynen.Sanki ben değildim bunalım denizine kafayı sokup da çıkaramayan.Şimdi geçti.Eskisi gibiyim artık.Keyfim yerinde.Öyle yerinde ki, şirkette beni delirten, durup durup saydırdığım insanlarla bile sorun yaşamıyorum artık.Pozitif enerjimin bulaşıcı olmasıyla alakalı olsa gerek, birbirimizden nefret ettiğimize emin olduğum bir iş arkadaşım bana gülerek “hoş geldin,nasılsın?” dedi cuma günü.Şaşkınlıktan küçük dilimi yuttuğum için bir süre cevap vermem mümkün olmadı tabi.Pazartesi günü de ben kendisine günaydın dedim, dilim kopmaz ya.En azından bir merhaba mız var artık.Küslükten nefret eden ben için koca bir artı bu.Enerjimi hep yüksek tutmak niyetindeyim artık.Sevmedim ben kafasında yağmur bulutuyla dolaşan BB’yi.Beni üzmeye niyet edenlere de gözlerimi,kulaklarımı kapıyorum artık.En önemlisi, en değerlisi "ben"im.Böylesi daha iyi;)

Sizin nazarınız değmez ama bi maşallah dermisiniz rica etsem?
.
.
Teşekkürleeer

13 Ağustos 2010 Cuma

It's friday


Ay tenk yu, tenk yuuu

Foto by beybi

Aradığım buymuş


Neymiş? Boş boş dolaşmakmış. Makyaj yapmadan, süslenmeden, şort+tshirt+bikini'yle takılmakmış.Şezlonga uzanıp kitap okumakmış.Masaj yaptırmakmış.Plan yapmamakmış.Balkonda roze içmek, anneyle babayla akşam yemeği yemek, üzerine bi de gelato tırtıklamakmış. Çeşme'nin iğrenç kalabalığından bile şikayet etmeyecek duruma gelmekmiş. Aradığım buymuş.Her gün daha bi iyi uyanmak, iyileşip yeniden eskisi olmakmış.

I'm back beybi ;)

6 Ağustos 2010 Cuma

It's Friday


Hayat motivasyonumu kaybettim.
Bulan varsa, getirsin bi zahmet.

ITcinin Yüzünden


Evet hep onun yüzünden.Gün içinde yazamıyor oluşum onun yüzünden. Şimdi özetler;

-Allah aşkına biri bana bu Ece Erken in ne halt ettiğini söyleyebilir mi? İnsan bu kadar çok konuşur mu yaw? Her gazeteye demeçler verip birlikte diiliz diye bas bas bağırır mı? Bi sus kızım."Erdinç beni istedi ama ben istemedim ki.Zaten benim tarzım belli ki.Eski kocam gibi birini arıyorum ki"Eski eşim de eski eşim..Belli hala aşıksın kendisine de , boşandın sen boşandın.Adamı rahat bırak bence.O da bıkmıştır her gün senin onunla ilgili demeçlerini okumaktan.Bi huzur ver insana be.Ben sıkıldım senden. Anlamıyorum ben bu kadın milletini.Bi sağlam dur, bir sus, ağır ol.Offf.Ayrıca ben de bundan sonra bikinili fotografım falan cekilirse butun eski sevgililerimi arayıp "kusura bakma taaam mı?" dicem.Öyle de loser'ım, yazık bana.

-Hayatımın ilk uçuğunu çıkarmaktayım.3 gündür dudağımın 2 cm yanında oluşan sarı renkli sivilceyi dün itibariyle patlatmayı becerdim. Şimdi de aynı koordinatın tam dudak üzeri hizasında bir uçuk çıkarıyorum.Heyyt beee.Ne günler gördüm geçirdim, uçuklamadım da, nasıl bir iç sıkıntısıymış ki bu beni bile uçuklatmayı becerdi. Başımın yanarcasına ağrıyor oluşu, mütemadiyen göğsümde bir fil yavrusunun kıçını koyması ile yaşamak zorunda kalmamın bir yerden çıkışı olacaktı. Prozac ta olabilirdi bunun sonu, buna şükür. Gerçi şöyle bir düşündüm de, hala olabilir.

-Pazar günü dönüş yok, tatile başlıyorum. Seviniyor muyum? Hayır sevinmiyorum. Uzaklara gidip tatil yaparsam, belki iyi gelebilir ama mevcut koşullar altında yapılacak bir tatilin malesef bana bir faydası dokunacağını sanmıyorum. Bu nedenle iş yerinden çıkarken "önümüzdeki hafta yoksun di mi?" diye soranlara "hmmm..bilmiyorum, bakıcaz" diye cevap verdim. Sanırım pztesi,salı filan takılıp çarş evime dönüp, perş de işe gidebilirim. Nasolsa hiç bir yere sığamıyorum bu aralar, bari yıllık iznimden yememiş olurum.

-Ey beni buradan okuyan sıfatını bildiğim ve bilmediğim tüm tanıdıklar, dostlar, akrabalar..Evet, delirdim.Evet, sebebini bilmiyorum.Evet, üstüme gelmeyin,çok fena kalp kırarım.Evet, bence bana dokunmayın, bir ara düzeleceğim ümidiyle yaşıyorum.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Vanilla Sky

Yepyeni bir durum var. Artık gün icinde yazmam mümkün olmayacak.Güvenlik nedeniyle diyelim.

Bi de haftaya tatil yapmak niyetindeyim. Herseyin bombos olduguna dair salak düsüncelere kapılmaya basladım. Vanilla Sky'da arabayı kopruden atan Cameron Diaz gibi hallerim var bu ara. Tek farkla; o arabada yanlızım. Derdim kendimle. Bu inis cıkıs nedir cidden anlamıyorum. Hem dünya kadar sorunum var hem de baskalarına kıyasla feci nankorum cunku hic sorunum yok. İste o "hic sorunum yok" gercegini kabul etmemin yolu biraz durup dinlenmek gibi geliyor.

Hayatta hep hırsları olmayan, cahil, kendi halinde yasayıp giden, en buyuk mutlulugun bir bardak çayda oldugunu dusunen insanlara ozendim. Ne de olsa insan kendisinde olmayani ararmıs. İlerledikce karmasıklasıyor bu dunya.

Dert öyle olmaz böyle olur demeden birileri, toparlanmayı diliyorum.

İlk Pazartesi

Ayın ilk pazartesisi rejime girmek gibi, sigarayı bırakmak gibi, ben de sinirli ve sinir bir insan olmaktan vazgectim. Bugunden itibaren kendimi sakinlestirmeye calısmak en dogrusu sanki. Her yapılan olayda iyi bir yon bulmaya calısmak beni de mutlu edebilir sanki. Azıcık Polyanna'lık iyi gelir sanki. Durun bi de boyle deneyelim.

Annemin dediği gibi o kadar şiddet ve celal bir sekilde cıkıyor bir yerlerden.
Sinirlenecek birsey yok ki aslında? (Cok sükür)
İyi olacak hersey ;)