1 Kasım 2010 Pazartesi

Hell-101

Biliyorum.Şimdi siz benden Autoshow u anlatmamı, kızlarla ilgili top 10 yapmamı, fotograflar yayınlamamı falan bekliyorsunuz. Ben de o niyetteydim, taa ki gectigimiz persembeye kadar.

Anlatayım; persembe 10:00 ucagiyla İzmir-İstanbul ucmam gerekiyor. Cunku oyle ayarlanmıs, grup halinde gidiyoruz vs vs. Izmir’de o gun yagmuru bırak, tufan var. 8:45 te evden cıkıyorum.Otobandan Gaziemir’e girme hayalleri icindeyim. Ancak unuttugum bir sey var; burası Türkiye. Burada altyapı yok.Burada insanca yasamak yok.Burada saygı yok.Gaziemir altgecitleri havuzdan beter.Arabaların kimisi kalmıs, kimisi minimum hızda geçiyor. Altgecite girmisseniz ve bu manzarayı gormusseniz artık sizin icin cok gec. O altgecitten cıkma ihtimaliniz yok, tek yolu arabanızla yüzmek. Bu kadar aksiliğin doğal sonucu; uçağım kaçıyor. Gaziemir belediyesine saygıların en derinini sunarken bi taraftan da sinir krizi geçiriyorum. Size göre ucak kacirmak dunyanın en basit seyi olsa da 1.5 saat boyunca trafikte sıkısıp elinden hic bir sey gelmeyen bir control freak icin ölüm demek.Bu satırları yazarken hala sinirleniyorum, kulaklarım kızarıyor sinirden. O altgecitte gectigim suyun yarısı kadarını gordugumde saga cekip beklerim ben normalde. Ama oyle bir haldeyim ki o dakika kafama silah dayasalar tetigi ben cekecegim. O suyun icinden caaanım arabamı geciriyorum.Kosa kosa havaalanına giriyorum, yeni bilet alıyorum (254 TL!!!! Zor durumdaki insan evlatlarına elinden geleni ardına koymayan THY ye de saygılarımı iletiyorum) 11:00 ucagi yarım saat rötarlı. Bi daha ağzıma geleni sayıyorum. Sonra fark ediyorum ki fotograf makinemi unutmusum, iste artık zurnanın zırt dedigi nokta o oluyor. Su dakikadan itibaren ucak dusse umrum degil. Bir sekilde ucaga biniyorum. Ucak daha yeni havalanmıs , pilotun anonsu beni aptal ediyor; “Saygıdeğer hanımefendiler, beyfendiler.Ucusumuz esnasında olusacak türbülans nedeniyle size servis yapamayacağız.Lütfen yerlerinizden kalmayınız, kemerlerinizi bağlı tutunuz” Ahanda bi Lost olmadıgım kalmıstı. Benden Kate olurmu bilmem ama ucakta kahvaltı etmenin hayallerini kurmus, asırı derecede ac , sinirli ve fakir bir BB o ucagı yakar normalde ama demiştim ya hani; zurna zırt demiş bende bi kere. Uçak kafa üstü çakılsa umrum değil. Türbülanstan kafam zıplaya zıplaya dergi okuyorum. Ölümüm Vogue okurken olsun bari, daha havalı olur.İstanbul’a varıyoruz, hayret havada patlamadık. Halbuki ben cok emindim benim ugursuzlugum sayesinde tarihe gecegimizden. Gidip valiz beklemeye baslıyorum. 10 dk, 15 dk valiz yok. E bi de valizim kaybolmussa bittigim an olur. Cidden yakarım o THY burosunu. Bi bakıyorum karsıdan benim minik yeşil valizim görünüyor ama rengi biraz nefti mi olmus ne?? Ulannnn!! Valizim sırılsıklam. Hay ben sizin gibi THY nin, sizin calistirdiginiz adamların…. Neyse. Otele gidip uzerimi degistirmem lazım. Plan once fuar sonra oteldi ama planın p sine uyabilmis degilim sabahtan beri. Otelde resepsiyonist arkadas bana sevgilimin otele giris yapacagimdan haberi olup olmadigindan tutun da neden soyadlarımızın aynı olmadıgına kadar akla gelebilecek her turlu salak sacma soruyu sıralıyor. Nedense bir noktadan sonra yuzume bakmadan konusmaya baslıyor. Sanırım gozlerimden cıkan alev ve “senin ananı…” seklinde durmadan gecen altyazılar kendisini rahatsız ediyor. Kartımı veriyor cok sukur de ben de kendisini oracikta bogazlamaktan kurtuluyorum. Odaya cıkıyorum ama bu oda bizim odamız olamaz. Sadece bir gun onceden giris yapmıs sevgili bir odayı bu kadar dagıtamaz. Giyiniyorum, cıkıyorum. Fuara girdigimde saat 14:00!!! Ben saat 8:00 den beri ac sinirli ve ıslağım. Noolur artık bana kimse adımı bile sormasın , kendimi benzin dokup yakabilirim. Sevgilimin olması muhtemel standa dogru ilerliyorum. Telefonlar cekmiyor. Turkcell seni de Allah nasıl biliyorsa oyle yapsın insallah. 8 defa denedikten sonra sevgilime ulasabiliyorum. Bir sekilde bulusuyoruz. En azından sevgilime kavustum, bu da bir basarıdır. Yine binbir zorlukla(artık yazmıyorum-yoruldum) kahvaltı ediyorum, fuarı turluyorum, sevgilimin firmasının basın lansmanını izliyorum ve gece icin hazırlanmak uzere otele gidiyorum. Bundan sonrası nasıl olduysa sorunsuz artık. Sacım yanmıyor, makyajım dagılmıyor, topugum kırılmıyor cok sukur.Sanırım uzerimdeki lanet bile bana acıyıp gidiyor. Gecenin geri kalanı gayet guzel geciyor. Egleniyorum, iciyorum, cosuyorum, cok sevdigim bir sarkiciyi izlerken iyiki gelmişim diye kendimi ikna ediyorum. Bu kadar acıya degermiydi tartısılır gerci ama en azından lanet döngüm 24 saati tamamlamıyor, en cok ona seviniyorum. 28 ekim 2010 persembe gününün yeniden yaşanmaması tek dileğim, Allah baba duy beni. Varsa böyle bir niyetin, sabahtan kafama bişey indirip uyut beni, lanet geçince ben kendim uyanırım merak etme sen.

Fuardan notlar;
• O kızlardan cacık olmaz canlarım. Salın kocalarınızı, sevgililerinizi gelsinler. Sadece Bentley ve Lamborghini standlarına çok uğramasınlar, bi oralar tehlikeli. Diğer kızların çoğu tandır kıvamında, benden en az beş kilo kadar daha şişman ve boyları benimle aynı. Topuklu ayakkabıyla yürüyemiyor olmaları da ayrı tabi, ona hiç girmiyorum. Çoğu arabalarla ilgili 2 kelimeyi bir araya getiremiyor. Ama haklarını yemiyim, bazıları master lı. Mecburen bu işi yapıyor. Kıyafetlere hiç girmiyorum. Seçenlerin gözleri neredeymiş cidden bilmiyorum. Rezalet bir elbisenin eteğini popo altında kısaltmak sadece kızlara zor anlar yaşatıyor, o kadar.
• Audi A1 i çok merak ediyordum. Malum; bendeniz Audi takıntılıyım. Hayal kırıklığına uğradım. Hem çok pahalı, hem yeni hiçbirşey vaad etmiyor, hem de konsolu bile yenilemek akıllarına gelmemiş. Olmamış. A7 vardı bir de aynı standa. Cidden güzel olmuş, bakmalara doyamadım.
• Ferrari her ne kadar seyirlik olsa da kızlar için aynı şeyi söyleyemiyorum. Şortun üstünden sarkan göbek pek seksi değil maalesef.
• Chevrolet’nin Camarro’su müthiş güzel. 2011 de satışa başlayacaklarmış. Her ne kadar Grease müzikleriyle fuarı inletmelerinin sundukları ürünlerle alakası olmasa da, kulaklarımı tıkayıp Camarro’ya bakmaya gittim, gayet de beğendim.(e yok artık bi de beğenmeseydim???)
• Fiat’ın geçmişten günümüze konsepti süperdi. Eski arabalar, yanlarında o döneme göre giydirilmiş kızlar çok akıllıcaydı.. 5 numaralı bölümün en güzel standlarındandı.Fiat 500 de hafif konserve gibi olsa da bence çok şeker bir araba, alacaklara duyurulur.
• Toyota’nın çıkarım senle her yola adı altında dağa tepeye çıkardığı jeep i güzel fikirdi, takdir ettim.
• Mini standı, sıkışık, karışık ve kalabalıktı. Countryman sanki arazi aracıymış gibi tanıtılsa da değil, alakası yok. Consept Car’ları efsane güzel, acil üretime geçmeliler. Standın ve belki de fuarın en efsanesi satış danışmanlarıydı. “Bu araba zaten satıyor, ister alın ister almayın” dedi ya… artık bizden nasıl bir aksiyon bekledi bu lafın üzerine çok merak ediyorum.
• Nissan Juke muthis guzel bir araba olmuş. Arabanın yüzü var resmen. İnanılmaz sevimli. Cidden haylaz kardeş! :)
• Opel standı hem çok büyük ve güzeldi hem de kolay ulaşılabilir bir noktadaydı. Meriva’nın “aç kollarını sar boynuma..” kapıları çok sevimli olmuş. Tam aile arabası. Yeni Astra nın özellikle ön konsolu göz alıyor. Araba almaya niyetiniz varsa kesin değerlendirin bence. Asıl güzel olan GTC’ydi. Gereksiz bir şekilde araba sürekli kilitliydi, içine oturamadım ama martı Jonathan dan esinlenerek yaratılmış kanatları cidden beğendim. Opel sevmesem de etkilenmedim diyemem.
• Alfa Romeo Giuletta’dan aradığımı bulamadım. Dışı güzel, içi ı-ıh..olmamış.Ama Alfa standındaki vintage cabrio yu utanmasam tüm malı mülkü satıp alacaktım. Tabi satarlarsa..
• Her standda birer kova olması "Türkler dünyanın en önemli fuarını da yapsalar yine bildikleri gibi yaparlar"ın ispatı gibiydi. Vileda da gayet reklamını yaptı.
• Bir de tabi fuarı gezenleri yazmam gerek. Herkesin elinde bir fotoğraf makinesi, çoğunun amacı kızları çekmek. Hatta abartıp kızlarla fotoğraf çektirmek. Bariyerleri aşıp Ferrari'nin içine oturup arkadaşına cep telefonuyla fotoğraf çektirmek çok modaydı. Çook kalabalıktı, çok gezildi ama ne kadarı amaca hizmet etti, tartışılır.

Sonuçlar;
• Yağmur yağıyorsa ve senin bir yerlere yetişmen gerekiyorsa, evden minimum 2 saat erken çık. Asla ve asla altgeçitlere girme. Unutma; Burası Türkiye.
• Bu ülkede zor durumda kaldığında diğerleri yardım edeceklerine bir tekme daha vururlar.Sakın şaşırma.
• İstanbul –kardeşin gezdirdiğinde- gayet güzel bir yere dönüşebiliyormuş. İstinye Park’ta alışveriş, Masa’da yemek, Tribeca’da bagel, GS’lılar derneğinde maç süper oluyormuş.Miss Pizza’nın pizzası süper ötesiymiş. Adama hiç içmediği kadar şarap içtiriyormuş. Turkuazoo'daki balıklar özellikle de Nemo'lar çok sevimliymiş. Foruma gidip görmeden dönülmemeliymiş.
• İstanbul-her ne kadar cehennem gibi başlasa da- dönülmek istenmeyecek bir yermiş. Bombalar patlasa da hayat devam ediyormuş. Trafiğini çıkardığımızda İstanbul’da da yaşanabilirmiş.

5 yorum:

Aslı dedi ki...

Brrr ben de bir kez kar yolları kapattığından aylardır göremediğim eşimin yanına gidememiştim, üstelik 2 gün sonraya ancak bir bilet bulabilmiştim kabus gibiydi =( Yerinde olsam ben de sinirden kudurur, midemi yakar, ağlar, tersler, bağırır, özetle çıldırırdım!!!

bokbocesii dedi ki...

Ben de çıldırdım zaten Aslıcım.Dün buraya yazdım da sinirim biraz hafifledi :)

Diyetisyen Aslı Kınsız dedi ki...

senin başına neler gelmiş böyle kuzuuuum ama sonu güzel olmuş neyseki :)
P.S. FİAT 500 İSTİYORUUUMMM :)

nalan dedi ki...

bak şimdi.
11 gün sonra 16 saatlik uçuş var. şimdiden vazgeçsem mi?
arabalar konusundaki kritiklerin çok çok başarılı. vallahi danışmak lazım, olabildiğince tarafsız gözlem yapmışsın...

bokbocesii dedi ki...

Yagmur yagıyorsa evden 5 saat kadar erken cık,benden soylemesi :) Arabaları seviyorum tabi ama farkındaysan Aston Martin'den filan bahsedemedim.Tarafsızlıgımı koruyabilecegimi sanmıyorum :)