22 Ekim 2012 Pazartesi

7 Eylül 2012 Cuma

It's friday


Söylemiştim ya size, bir işler peşindeyim diye. İşte o peşinde olduğum işlerin tıkandığı bir noktadayım. Ufak bir pürüz var karşımda şu an. Arada bir "ben buralara nasıl geldim?" "başarabilecekmiyim?" gibi sorular canlanıyor aklımda. Savuşturuyorum. Daha önce etrafımdaki hiç kimsenin yapmadığı bir işi yapmaya çalışıyorum ve haklı olarak yoruluyorum ama inancımı kaybetmiyorum. Bunlar aşılacak. Ben bu işi yapacağım. Hepsi geçecek ve ben sadece "o zamanlar stresten gül hastalığı bile olmuştum" diyeceğim.

Şans cesur olanın yanındadır.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Zafer Bayramımız Kutlu Olsun


Atatürk ve silah arkadaşlarının kazandığı zaferden 90 yil sonra yeni "zafer"ler kazanmak, yeni bayramlar yaşamak ümidiyle.....

17 Ağustos 2012 Cuma

It's friday


Evden yazmanın keyfi harika. Çalışma odası yapana kadar yemek masası yeni ofisim. Artık çayımı getiren yok ama bir çay makinem var. Suyumu sebilden değil çıplak ayaklarla yürüyüp buzdolabından alıyorum. Televizyon kapalı ama balkon kapısı açık. Çiçeklerim susuzluktan ölmüyorlar, kendim gibi onları da suluyorum.Temiz hava bana iyi geliyor. Güzel şeyler olacak, siz de benimle beraber güzel şeyler dileyin.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Bugün


Bugün tarihe bir not olsun. Ben bugün nefret ettiğim işimden vazgeçtim. Sonunda istifa ettim. Yepyeni bir başlangıç için.
Profesyonel hayatım artık bambaşka akıyor.Artık çok güzel şeyler olacak .

27 Temmuz 2012 Cuma

It's friday

Via

20 Temmuz 2012 Cuma

It's friday



Prenses olmak her minik kızın hayali filan ya hani, bu devirde prenses olmak da dert. Kate Middleton ve photoshop'un sonuçları traji-komik.

Tüm görseller burada

13 Temmuz 2012 Cuma

It's friday



Bugün için bu yukarıdakini hazırlamıştım bir kaç hafta önce..bilirmiş gibi :)

6 Temmuz 2012 Cuma

It's friday


Marilyn..
Via

29 Haziran 2012 Cuma

It's friday



Sürekli let go diyorum kendime. Let go, let go, let go..
Aklımdaki düşünce balonlarını engellemeye çalışıyorum. Becerebilsem yeni balonlar da oluşmayacak böylece.Oldukça aşama kaydettim ama bence.

Via

22 Haziran 2012 Cuma

İyi gelebiliyor böyle şeyler



İnsanlığa olan inancınızı yeniden sağlamak için ufak bir adım, 21 adet fotoğraf..

Romantikseniz, aşka olan inancınızı sağlamlaştırmak için ufak bir hikaye.Hadi bir tüyo vereyim; eşinizle ilk öpücüğünüz "gelini öpebilirsin" lafından sonra olsaydı mesela :)

It's friday


Nispeten zor geçen bir cuma sabahıydı benim için. 2 gündür çorba diyetinde oluşumun bununla bir ilgisi yok. İç şişmesinden ara öğünü bile atlamışken açlıktan sinir yapıyor olamam sanırım.

Neyse..Sonuçta cuma bugün. Cumalar güzeldir, tatildir, çoğu zaman anne evidir, annenin babanın insana iyi gelmesidir, öyledir işte..

İyi haftasonları herkese..

Foto

21 Haziran 2012 Perşembe

Gündönümü

Bugün 21 Haziran. En uzun gündüz ve en kısa geceyi yaşıyoruz. Çoktaaan sıcaktan pişmiş olsanız da yaz mevsiminin resmi başlangıcı bugün.

Bi de fotodaki tatlı muhteşem değil mi? Ben rejimdeyim diye mi bana öyle geldi?
Manger benim en sevdiğim ve ilham aldığım bloglardan. Foto ve fotodaki tatlı yani Saint Honore yazarın kendi eseri.

15 Haziran 2012 Cuma

It's friday

Via

13 Haziran 2012 Çarşamba

Jackie ve Capri


Jackie O. benim için duruşuyla, görünüşüyle herhangi bir çaba göstermeden özel ve farklı olan kadınlardandır. En sevdiği tatil noktalarından biri Capri'ymiş ve Capri'de neredeyse her mağazada, lokantada Jackie'nin bir fotoğrafı vardı. Öyle ki,sevgilim balayımızdayken Jackie'nin olduğu her fotoğrafın önünde poz vermiş sevgilisini çekmekten çok yorulmuştu. Fotoğrafları çok beğenip, bir çoğu da bizim de gittiğimiz gezdiğimiz yerler olunca heyecanlandım. Siz de görün istedim.

8 Haziran 2012 Cuma

It's friday


Ahanda.. Nane'nin kafası da böyle çalışıyor. Ufak bir farkla; kısa devre kısmı yaşlandıkça abartı şekilde genişledi. Normal normal esneyen kedi bir anda yerinden kalkıp şeytan gibi saldırmaya başlayabiliyor.Tabi ben bunu biraz da evlenmiş olmama ve sevgili eşime duyduğu nefrete falan da bağlıyorum. Hasta ruhlu hayvanlar, aksini iddia edemem ama çok seviliyorlar.

7 Haziran 2012 Perşembe

Balkon sefası

Çiçek yetiştirmekle kafayı yemek üzereyim. Özellikle succulent denen etli kaktüsler beni mest ediyor. Bir kaç ay önce sevgilimle Baumax'tan 21 tane kaktüs aldık. Oradaki bahçevanın yönlendirmesiyle yine Baumax'tan normal bir toprak alıp tüm kaktüsleri aynı saksıya diktik. Amma velakin o toprak her bitkiye iyi gelmiyormuş. Zavallı kaktüs ve succulentlerimizin bir bölümü zarar ziyan oldu. Kalanları kurtarmak için kaktüs toprağı alıp yeniden diktim. Havaların da güzelleşmesiyle paşaları balkona çıkardım. Gerçekten de paşalar gibi oldular. Sefa sürüyorlar şu an. Kimisi serpildi, kimisi çiçek açtı, kimisi kulak çıkardı. Tabi sadece kaktüslerle kalmadık. Balkon nüfusu kalabalık; bir zeytin ağacı, babamın hediyesi bir ortanca ve bir leylak, fesleğen, maydonoz, kekik, İpek Hanım'ın çiftliğinden aldığım pembe gül, ne yaptıysak diriltemediğimiz bozulmaya can atan bir lavantamız var. Botanik bahçesi balkonumuz şu an iyi güzel de, kışın çok fena olacak gibi geliyor bana. Bu saydıklarım asla o soğuk havalara dayanmaz. Ama şu üstteki dolaptan alsak balkona, ufak bir kış bahçemiz olsa fena mı olur? Hı sevgilim? :)

1 Haziran 2012 Cuma

It's friday


Motto bir nev'i
Malla'dan..

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Olmuş, ölmüş, uyumuş, yanmış, bitmiş, kül olmuş


Şu kürtaj meselesini duyduğumdan beri kafamda sıcak su fokurduyor sinirimden. Her tarafımızla oynuyorlardı, bi orası kalmıştı laf etmedikleri. Kadın dediğin zaten bir örtmek için var bi de doğurtmak için. Rahmimize de müdahale eder hale geldiler. Yakında diyecekler ki "sen benim vatandaşım değil misin? İster atarım, ister satarım, ister tecavüz eder, ister öldürürüm" Şu anda da yaptıkları çok farklı değil gerçi. Kürtaj için 4 hafta limit koymak demek, siz daha anlamadan o sürenin aşılması demek, ali cengiz oyunları demek, zorla doğurtmak demek, mutsuz evliliklere bir darbe daha vurmak demek, bir çocuğu daha açlığa, eğitimsizliğe mahkum etmek demek, töre cinayetleri,intiharlar, ölümler demek.Siz isteseniz de istemeseniz de tıbbi olmayan şartlarda, soğuk muayene odalarında o çocuğu aldırmak, o çocuktan kurtulamıyorsan kendinden kurtulmak demek. Bu kadar zamandır iktidarda olanların neresine saksı düştü de şimdi bağırmaya başladılar , o da zaten apayrı bir mesele.Bir düşünün bakalım neler konuşuluyordu, şimdi neler konuşuluyor. Uyuşmuş gibi oturuyoruz sadece. Kendimizi geçtim artık, doğmamış ,doğacak çocuklarımız için bile saçma sınırlarını koyuyorlar. Ne zor bu ülkede yaşamak, yaşatmak ve doğurmak.. Ne zor..

Bu arada dünün bir özelliği daha vardı.Dün günlerden neydi? 29 mayıs.29 mayıs ne mi? İstanbul'un fethi. Yok yok Atatürk'ün yaptığı değil,onları kutlayamıyoruz biliyorsunuz. Fatih Sultan Mehmet'inki. Hani müslümanlar hristiyanların elinden kurtardı ya şehrimizi , o gün işte. TRT1 de canlı yayınladı törenleri ne güzel oldu. Şenlikler pek güzeldi. Mehter takımı filan vardı. Takım elbisesi olmayan, az bıyıklı bir çocuk sunuyordu gösterileri.Çocuğu tanıyamadım da ,o bıyıkları tanıyacağım bir yerden....aaaaa başbakanımızda da yok muydu onlardan?

**Nuri İyem'in kadınları

29 Mayıs 2012 Salı

Ajda olmanın bedeli

Her insan elbet bir gün yaşlanacak ancak eğer dişi iseniz hayatın akışına karşı durmak için kanınızın son damlasına, cüzdanınızın son kuruşuna kadar savaşmaya yemin etmişsinizdir. Ben de bu durumu inkar etmiyorum. Geçen hafta, konuya daha profesyonel bir gözle yaklaşmak için bir dermatologa muayene oldum. Kendisi benim 15 yaşımdan beri yaptıklarımı takdir etse de yanlış yaptıklarımı da bir güzel yüzüme vurdu. Beni 2 haftalık bir küre aldı. Krem kullanım süresi 2 hafta ancak cüzdanımdaki deliği bir çift maaş ancak kapatacak gibi görünüyor. İflas bayrağını açtım, açıyorum. Kullandığım ürünlerin bir çoğunun markalarını ilk defa duyuyorum. Bu nedenle bir araştırma yapmak şart oldu . Sadece ürünlerin içeriği, kullananların görüşleri değil , hayvanlar üzerinde test edilip edilmediklerini de görmek gerekiyordu. Bu nedenle PETA ciddi bir kaynak oldu. Size burada hayvanlar üzerinde yapılan testlerin fotoğraflarını yayınlamak niyetinde değilim, o ruh haline sahipseniz google görsellerde aratın.Benim tavsiyem kullandığınız markaları şurada bir aratın. "Companies that do test on animals" kısmı hayvanlar üzerinde test yapmaya devam eden markaları listeliyor. Belki siz de bu sektöre bilmeden katkı sağlıyorsunuzdur.Aşağıda PETA'nın web sitesine göre, hayvanlar üzerinde deney yapan bazı firmaları listeledim, aklınızda olsun.

Acuvue, Neutrogena, ROC (Johnson & Johnson)

Always (Türkiye'de Orkid), DDF, Dolce & Gabbana,Escada,Gucci, Head & Shoulders, Hugo Boss, Lacoste, Max Faxtor, Olay, Pampers, Pantene(Procter & Gamble)

Avon

Axe, Dove, Lux, Ponds, Vaseline (Unilever)

Biotherm, Cacharel, Garnier, Giorgio Armani, Kerastase, Kiehl's, Lancome, La Roche Posay, Maybelline, Vichy (Loreal)

Calgon, Veet (Reckitt Benckiser)

Chapstick (Pfizer)

Colgate- Palmolive Co

Estee Lauder 

L'Occitane

Shiseido

25 Mayıs 2012 Cuma

It's friday


Çok ilginç değil mi?
Ne yazıkki nereden bulduğumu hatırlamıyorum :(

24 Mayıs 2012 Perşembe

Düğününüzde Ugg giyin


Tabi Alaska'da karların üzerinde evleniyorsanız ki bence o durumda bile gelinliğin altında kalıp görünmemeleri gerekir. Onun dışındaki tüm düğünler için sadece "yapmayın" diyebilirim.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

19 Mayıs

Atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramımız kutlu olsun.Ata'mızı anmamıza izin vermeseler de...

18 Mayıs 2012 Cuma

It's friday


Büyüdükçe insanın kendi kendine eklemesi gereken erdemler olduğunu düşünüyorum. Küçükken ailemizin bize vermeye çalıştığı yalan söylememek, büyüklerimize saygı göstermek, küçüklerimize yardımcı olmak gibi özelliklerin Vol.2 kısmını büyüyünce kendi kararımızla almaya çalışmamızdan bahsediyorum.Bu sayede insan gelişebilir gibi geliyor bana. Bu biraz da kendini tanımakla ve zayıf noktalarını bilmekle alakalı olsa da genel geçer doğrular da yok değil. Büyüdükçe ben insanları yargılamamaya çalışıyorum. Bunu neden böyle yaptı, böyle yapması gerekirdi diye düşünmüyorum hiç. "Gerekmek" diye bir kavramı silmeye çalışıyorum. Herkes özgür çünkü istediğini yapmak ve söylemek konusunda. Bu kavramı silmenin bonusu kıyaslamayı da bırakıyor oluşunuz. İnsanların fiziksel özelliklerinin dışında manevi niteliklerini de kıyaslamamaya çalışıyorum. Bak bu insan beni şu şu günümde aramıştı ama o aramadı durumuna getirmemeye çalışıyorum. Ne kendimi ne de başkasını cendereye sokmamaya çalışıyorum. Böylece dönem dönem değişen favori insanlarım olmasındansa her zaman benimle birlikte yürüyecek insanların etrafımda olmasına çalışıyorum. Buna ek olarak da favori olmamaya bu kalıplara sokulmamaya da çalışıyorum. Hala çalışıyorum o da ayrı mesele. Ben oldum dememek böyle bir şey olsa gerek. :)

It's friday görseliyle bağlantı kurup kurmamak size kalmış ;)

17 Mayıs 2012 Perşembe

Bugün benim kedim öldü


Dün sokakta buldum. 1 ya da 2 günlüktü. Ölmüş 4 kardeşinin yanında miyk miyk bekliyordu. Anne yok, beklenmeyen hayvanlar ayağını kanatmış, yüzünde bir yerlerde yine kan var. Önce bir veterinere gttim. Elimdeki fare kadar hayvana bakmadan "bende cok var, isterseniz günlüğü 40 TL ye bakarım. Hadi size özel 30 TL olsun" dedi. Bir başkası yine aynı tavır, mırın kırın. Veterinerlere hipokrat yemini ettirmiyorlar da ondan böyle kaşar olmuşlar. 45 TL ye bana prematüre hayvanlar için olan mama ve hayvanın ağzından 10 kat büyük ucu olan biberonu sattı, "birşey olursa arayın" dedi beni postaladı. Elimdeki hayvana bile bakmayan adama emanet edemedim zavallıyı. Sevgilim eve elimde ayakkabı kutusuyla gelince işkillenmişti zaten, ben de beklentisini boşa çıkarmadım "misafirimiz var" dedim. Sonraki hikaye çok tahmin ettiğinizin dışında değil. 3-4 saatte bir beslemeye çalışma "bu böyle olmayacak" diyip damlalık alma, yeniden besleme, çişini yaptırma, kalorifer peteğinin yanına koyma, yanına sıcak su dolu şişe koyma falan filan. Gece 1 e geliyordu saati 3:30 a kurup yattım. Gerek kalmadı , o beni 2:30 da uyandırdı. Biraz daha beslemeye çalıştım, sıcak suyunu soğumuştur diye değiştirdim. 5:30'da yeniden uyandım baktım çok güzel uyuyor, 1 saat sonra uyandığımda beslerim dedim. 1 saat sonra uyandığımdaysa hareketler iyice yavaşlamıştı. Biraz beslemeye çalıştım ama o nefes almaya çalışırken bunu yapmamam gerektiğini hissettim. Zaten 10 dakika sonra da ellerimde ölmüştü. Daha önce de yaşadım ben bunu. 3 hafta "kendimce" bakmaya çalıştığım kedi ölünce, ben günlerce ağlamaktan şişince dua etmeye başladım bir daha böyle birşeyle karşılaşmayayım diye ama eve girerken çocukların yere çömelip birşeye bakmasından anlamıştım başıma gelecekleri. İnsan nasıl 10 saatte bir hayvana alışabilir? Alışıyor işte. Hatta kendini suçluyor. Eksik yaptım. O damlalığı daha erken alacaktım. 2 saatte bir besleyecektim. 5:30 da uyandın işte salak yine deneyecektin. İşte bu nokta iki ucu boklu değnek. Ben o hayvanı eve almadan, onu yaşatmaya çalışmadan yapamam. Ölürüm ama onu orada öyle terkedemem. Eve aldığımda yaşatamazsam da vicdan azabından duramam. Bu işin bir çıkar yolu olmalı ama yok. Sadece şunu söylemeliyim; o kediyi orada ölüme terketseydim onun ağırlığını kaldıramazdım. Bu günlerde etrafınıza daha dikkatli bakın. Bebek kedileri gördüğünüzde ya gerçek annesini ya da süt anne bulmaya çalışın. İnsan gibi bir veteriner bulmaya çalışın. Hiç biri olamıyorsa da lütfen ve lütfen onu orada terketmeyin. Alın, deneyin, yaşatmaya çalışın. Bunun ifadesi hayvan severlik değil, iyi kalplilik hiç değil, bu tamamen insan olmakla alakalı. Bir insan yavrusunu terk etmeyeceğiniz gibi hayvan yavrusunu da terk edip gitmeyin.

Keyfim kaçık bugün. Bebek kedi-ki adını Puma koymuştuk adından güç alsın diye-kardeşleriyle beraber apartmanın bahçesine gömüldü. Maması, damlalığı ve biberonu ise bir sonraki denememiz için dolaba kaldırıldı. Nasılolsa insan olmaktan vazgeçmeye niyetimiz yok.

Son bir ricam var; "ama veterinerleri yanlış tanımışsınız" diye ya da "sen elinden geleni yapmışsın" diye yorum yazmayın. Bana iyi gelmiyor. Bir yeterince veteriner tanıdım, iki bundan hiç birimiz emin olamayız. Yaşatmak için şöyle şöyle yapmalıydın yorumlarınızı ise tamamen kendinize saklayın.

Foto öylesine. Grace Kelly'i en az Jackie Onassis kadar beğenirim. Bir Oscar töreninden önce Audrey Hepburn ile sahne arkasında.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Sonunda...

Sonunda....Çok hakettik, çok çabaladık, çok inandık en önemlisi çok savaştık. Gerçek bir savaşın içinden çıkıp o kupayı kaldırdık. Rant için "hatır kupası" da oynatsalardı yine o kupa bizim olacaktı.

ŞAMPİYON GALATASARAY

Söylenecek çok şey var ama gün bizim günümüz. Sadece sarı kırmızı konuşmak lazım. Federasyonla ilgili ise post değil kitap yazmak lazım. Onlardan kurtulduğumuz gün bayram olacak tüm Türk futbolu için.

27 Nisan 2012 Cuma

It's friday

Bu hafta It's Friday trajikomik bildiğiniz. Hep birlikte okuyalım ve gülelim ağlanacak halimize. Iyi haftasonları herkese, uyuyun bol bol.

20 Nisan 2012 Cuma

It's friday

Bally'nin yeni sezon cantaları..aka ilk görüşte aşk...

13 Nisan 2012 Cuma

It's friday

Bence de sonumuz bu.

10 Nisan 2012 Salı

Pilates dünyası

Bilirsiniz, pilates tutkumu. Bir kaç sene önce Heidi Klum olmak amacıyla başlamıştım. O zamanki hocamı çok sevsem de , kendisi bana vücut ölçüleriyle ilham kaynağı olsa da aslında yaptığımızın beginner dan daha alt bir seviyede olduğunu falan şimdi şimdi anlıyorum. İyi kötü 1 yıl falan yaptığım pilatese evlilik sonrası yeniden dönüş yaptım, yeni bir yerde, yeni bir hocayla. Bu defaki hocam erkekti ve kendisi tüm İzmir'de bir terminatör oluşuyla nam salmıştı. Sevgilim "sen ona gidemezsin , mahveder seni" benzeri söylemlerde bulunsa da, bana aynen o tarz bir pilatesin gerektiğini keyifle idrak ettim. Uzun süren setler, etkili hareketler, yorgunluktan dilin dışarda kalması, ders çıkışı arabanın kapısını açamama, sinyal verememe, sol bacağı sürükleyerek eve girme falan.. mazoşistlik gibi gelebilir insana ama gerçekten spor yaptığınızı anladığınızda, iç huzurunuzda aynı orantıda artıyor. Aynada gördükleriniz de şevkinizi arttırırsa-ki aksi çok mümkün değil-sizden mutlusu olmuyor. Tabi ben pilates'te kendimi parçalarken evde akşam yemeği için beni bekleyen sevgilimin manevi desteği olmasa olmazdı. Yine de kendisinin pilates'in ne olduğunu anladığını pek sanmıyorum. "Kendi beden ağırlığınla spor yaptığın için çok yoruluyorsun" diye anlatıyordum ama sanırım pek de ciddiye alınmıyordum. Ne de olsa sevgilim bundan 4 sene öncesine kadar her gün ata binmiş, yarışmalarda dereceler almış, maninin üzerine düşmesi sonucu geçirdiği bel fıtığı yüzünden atından uzak kalmış, bel fıtığını yenmek için de spor salonunda koşu ve squash la kendi sınırlarını zorlamış bir adam. Benim haftada 3 saat gittiğim pilates'ten ne derece acı çektiğimi anlayamayabilir... idi. Ta ki dün akşama kadar. Nisan başından beri yeni bir spor salonuna üyeyiz. Beraberce gidip hem yürüyüş, hem pilates, hem zumba, daha aklınıza ne geliyorsa yapabiliyoruz. Dün akşam gittiğimizde, spor salonuna girer girmez maraton koşucusu bir arkadaşımıza rastladık. Benim yürüyemediğim mesafeleri rahatça koşan, sadece ve sadece koşmak için İstanbul'a, Antalya'ya, İrlanda'ya giden birinden bahsediyorum. Gel dedik pilates e gireceğiz. Hmm bilemedim falan dese de ikna oldu.Ben derse girmeden önce biraz yürümek istedim. O esnada sevgilim gibi kapı model bir arkadaşımıza daha rastladık. Gel dedik pilates e giriyoruz. "Ben girmiştim daha önce başka bir hocanın dersine ama sevmemiştim, hem zaten 45 dk koştum be"n falan dese de o da ikna oldu. 7:30 dersinde ben ve arkamdaki minderlerde 3 adet gayet sporcu adamla hazır ve de nazırdık. Önce ısınma, streching, hafif hafif pilates başladık. Ben bu ekiple çok göz göze gelmemeye çalışıyorum, kendime konstantre olmaya çalışıyorum ki konsantre olup düşünmediğinizde yapamayacağınız çok hareket var. Artık terden sırılsıklam olmuş bir durumda yapmaya çalıştığım bir harekette soldaki minderdeki maratoncu arkadaş parmağını sallayarak "alacağın olsun BB, seni çıkınca 30 km koşturmazsam" dedi. Ben o noktada ayıp kafamı arkaya çevirmeyi akıl ettim. Canım sevgilim terden sırılsıklam, kıpkırmızı, yanındaki teyze ona "iyimisiniz? çok zorlamayın isterseniz, kıpkırmızı oldunuz" diye soruyor. Bir diğer kapı model arkadaş "ben böyle şey görmedim" der gibi bakıyor. Hayat onlar için çok zor çünkü dersin bitmesine daha yarım saat var. Bir şekilde o ders bittiğinde sevgilim gelip bana helal olsun dedi. Herkes sınıfı boşaltmaya başlamışken beylerin minderleri hala yerde, yorgunluktan her üçü de pancar gibi, nefes nefese kendi aralarında "hangi günlermiş abi bu kızın dersi? bundan sonra kesin giriyoruz, süperiz yaza kadar" diye konuşuyorlardı. Kadının fendi diyesim var ama hadi şöyle çevireyim, nazar etme ne olur çalış senin de olur :)
Fotoda Pilates'in babası Joseph Pilates, bir hareket üzerinde yoğunlaşmışken

30 Mart 2012 Cuma

It's friday

Evimize ya dededen kalma antika sarı varak aynağı asacağız ya da kocaman soyut bir tablo. Hala karar vermiş değilim.

Bi de iphone'da takiliyorsanız rad.io aplikasyonunu tavsiye ederim.Sabahları telefonunuzun sizi piyano çalarak uyandırması , lanet işgününe başlama şevkinizi arttırabilir.

28 Mart 2012 Çarşamba

Dünya Saati


Her yıl olduğu gibi bu yıl da Earth Hour için buradayım. 31 Mart 2012 gecesi saat 20:30 ile 21:30 arasında ışıklarımızı kapatıyoruz. Amaç çevre sorunlarına dikkat çekmek. Siz de ışıklarınızı kapatmayı ve http://dunyasaati.wwf.org.tr adresine tıklamayı unutmayın.

Gezegenimizi korumak için 1 saat izninizi istiyoruz.

24 Mart 2012 Cumartesi

It's friday

Gecikmiş bir it's friday için cezaevinden bildiriyorum . Bu aralar haftada 52 saat calısıyorum.45 saat yasal olanı bildiginiz gibi. Mesai filan da aldıgım yok.Cumartesi günleri 08:00-16:00 arası burada oturuyor olmak beni bildiğiniz öl-dü-rü-yor. İnsanı istemediği bir yerde para ya da başka bir karşılık vermeden tutmanın karşılığı hapistir benim bildiğim. Sinirimden ağlayasım geliyor. Daha fazla sürdüremeyeceğim, mahkemelik olucaz sonunda, siz aşağıdakilerle oyalanın

Ben ve benim gibiler için çok faydalı bir iphone app'ı.

12 yaşında He-Man olmak via A Cup Of Jo.

J Crew artık Türkiye'ye de gönderim yapıyor.

Tam yazlık değil mi? Gelsin Çeşme geceleri

20 Mart 2012 Salı

Bahar Yorgunluğu

Bahar yorgunluğu denen hadise gerçekten var, ben bugün onu anladım. Normal yaşantım çok koşuşturmalı. Nasıl derseniz, şöyle ki; her gün 6 da işten çıkıp 6:30 civarı evde oluyorum.Pazartesi, çarşambe ve cumaları pilatesim 7:30 da başladığından ve benim en geç 7:15'te evden çıkmam gerektiğinden bu bahsi geçen 45 dakikada o akşamın yemeğini hazırlamak zorundayım. Önceden yapmak da bir çözüm tabiki ama spontane yapılmış sıcak yemeğin yerini hiç birşey tutmuyor. Bu noktada şansım, sevgilimin de mutfağı seviyor olması. Örneğin kabak yapacaksak-ki dün akşamdan bahsediyorum-sevgilim kabakları temizleyip doğrarken ben soğan havuç kısmını halledebiliyorum. Üstelik yemeğin pişmesini de beklemem gerekmiyor, sevgilim yemeği kontrol edip altını kapatıyor. Eve gelip sofrayı kurup yemeğe oturmamız ve mutfaktan çıkmamız 9:30'u buluyor. Sonra duş, oje yenileme, saça bakım yapma, çamaşır yıkama, dolap düzenleme, evi toparlama durumlarını bu üç güne dağıtın. Spor bana bedenen ve ruhen cok huzur verse de spora yetişmeye çalıştığım sırada daha çok kalori yakıyorum. Sporun olmadığı 2 günde de ailelerimizle, arkadaşlarımızla takılıyoruz. Sürekli program halindeyim, Sürekli yetişmeye çalışıyorum.

21 mart dönemi de bahar başlangıcı ya bir nev'i, havaların düzeldiği ancak bahar yorgunluğu ve
bahar nezlesinin tavan yaptığı dönemler aynı zamanda.Bende bir faktör daha oluşuyor, yılın en abuk sabuk rüyalarını bu dönem görüyorum. Topraklar kazılıyormuş, ondanmış, öyle der annem. Bu ne demek diye sormayın fazla detayını öğrenmek istediğimi sanmıyorum. Mesela dün gece yorgunluktan lenslerimi bile cıkarmayı unutup kütük gibi uyumama rağmen, uykumda düğün fotoğrafçımızı boğazlamayı ihmal etmedim. Düğünün en önemli anlarını kaçırdığı için kendisini gebertmek üzereydim ki saatin alarmı çaldı. Bu akşam da devamını görürüm artık. Bahar, güzel havalar falan harika da, ben çok yorgunum ama onu naapcaz?? :(

17 Mart 2012 Cumartesi

It's friday

Biraz geçikti tabi :)


Gördüğüm en iyi fotoğraflara sahip online dergilerden biri ; Sweet Paul


Şu Gwyneth Paltrow ne yapsa güzel oluyor


Siz hiç Nijerya düğünü gördünüz mü?


Çadır dediğin böyle olur

#bugungunlerdengalatasaray

Sayın Kamran İnce, beni tanımazsınız, ismim Deborah Manzoni. Minnesota'da yaşıyorum. Haberiniz yok ama, ben ve oğlum için müthiş bir iyilik yaptınız. Bugünkü mutluluğumuzda büyük bir payınız var! Oğlum Nicholas, şimdi 18 yaşında, lise son sınıfa gidiyor. Kendisi bir futbol tutkunu ve lisede 10 numarayı giyiyordu. Geçen haziranda Ewing's Sarcoma diye bilinen, her yıl dünya üzerinde sadece bin gençte rastlanan, nadir bir çocuk kanserine tutuldu. Tabii ki önce mahvolduk. Tedavisi 14 seans kemoterapiyle yapıldı ve her birinde üç ila beş gün hastanede kaldı. Büyük bir operasyon geçirdi ve bacağında oluşan tümör alındı. Futbol kariyerinin de bittiğini söylememe gerek yok. Tanrı'ya şükür, tedavi iyi sonuç verdi ve tümör kendini yenilemedi. Bu bakımdan şanslıyız ve şükrediyoruz. Ben de amatör bir müzisyenim ve bölgesel klasik müzik radyosunu sürekli dinliyorum. Cuma akşamları özel nedenlerle talepte bulunanların isteklerini çalan bir program var. İşte siz orada devreye girdiniz. Sekiz ay sonra sona eren son kemoterapi günüydü. Ona bir sürpriz yapmak istedim ve radyoyu arayıp futbolla ilgili bir eser çalmalarını rica ettim. Böyle bir beste olduğunu duymuştum; ama bu sizinki değildi. Kimin yazdığını bilmediğim, bir kez radyoda duyduğum bir eserdi. Sizin Galatasaray adlı bestenizin varlığından haberim yoktu. Ama artık bildiğim için çok mutluyum. Bu mektubu okursanız öğreneceğiniz gibi, bizim çok neşeli bir gün geçirmemize aracı oldunuz. İnsanların içinde başkalarına iyilik yapma isteği olduğuna kalpten inanırım ve bilmenizi isterim ki tanımadığınız harika birine mutluluk verdiniz. Bunu öğrenmenin size iyi geleceğini düşünerek, Galatasaray senfoninizin Nicholas'nın son dokuz aylık yolculuğunda eşsiz bir tamamlayıcı yeri olduğunu belirtmek istedim. Eminim ki bu besteyi yaparken aklınıza kansere karşı savaşan biri gelmemiştir. Fakat uzun ve zorlayıcı bir sürecin ardından gelen mutlu bir son için mükemmel bir araç oldu. Burada olup da o ana tanık olabilmenizi çok isterdim. Hepimizin ünlü ya da ünsüz bir çok kişiyle ilişkimiz var; ama bilmelisiniz ki, sizin ve müziğinizin bu çok özel genç adamın hayatında apayrı bir yeri oldu. Umarım birgün ikiniz bir araya gelip futbol konuşabilirsiniz. Anladığım kadarıyla siz de aynı zamanda bir futbolcusunuz. Bu en derin galibiyetin bir parçası olduğunuz için size çok teşekkür ederim. Umarım uzun uzun yazarak anlattıklarımın sizin için bir anlamı vardır. Aslında tek söylemek istediğim, bir başkasının hayatına uzaktan da olsa ne kadar güzel dokunabildiğinizi belirtmek ve yazmasam hiç bilemeyeceğiniz bir konuda teşekkür etmek. Sağlığınız ve güzel müzik yapmanız için gereken ilhamı bulmanız için en iyi dileklerimle. Artık bizim de bir Türk futbol takımı olan Galatasaray için tezahürat yapma sebebimiz var! Bastır Galatasaray!


Yazı şurada , Nick'in fotoğrafı ve hikayesi.. antoniobenerrivo sayesinde..

ve bahsi geçen Galatasaray Senfonisi..

Etkilenmemek elde değil.

9 Mart 2012 Cuma

2 Mart 2012 Cuma

It's friday



Mutlaka bakmalısınız, Harika!!

29 Şubat 2012 Çarşamba

Sizin de işiniz zor

Ben çok merak ediyorum insanlar nasıl cesaret ediyor da kendi işini kuruyor. Yani işin maddi tarafı bir tarafa, ki o tarafın batması demek aç kalman demek, işin bir de manevi boyutu var. Varolan işinden istifa ettin, 3 kuruş tazminatını da bir şekilde aldın diyelim, o para kuracağın iş için bir dükkan/butik kiralarsan onun maksimum 6 aylık kirasını öder. Benim gibi çalıştığın yerde 3. seneni bile doldurmamışsan 2 ay falan anca öder. Hadi diyelim hem tazminatını hem birikmiş 3 kuruşunu gömdün oraya, belli bir emek harcadın, geceler gündüzler bir fikir geliştirdin, onu satılabilir/ulaşılabilir kıvama getirdin, illaki bir web sitesi kurdun, belki online alışveriş ile ilgili düzenlemeler yaptın, dükkanı açtın, açılışı yaptın, sabah açıp bismillah beklemeye başladın, akşam kapatıp evine gittin, belki siftahsız gün kapattın, belki üç beş kuruş kazandın.. Bunlar hep daha kolay. İşin artık uygulama aşaması.Batmak da çıkmak da işin kolay kısmı.Ben o hadi bakalım bana eyvallah dedikten sonraki kısmındayım. O cesaret zamanla kayboluyor mu yoksa bir çok kişide var da biraz gaz mı bekliyor onu merak ediyorum.Mesela babamı düşünüyorum. Kendi işini kurup üç kuruş kazanmaya başladığında 38 yaşında filanmış. Tamamen minicik bir fikrin üstüne gidip zamanla başka kapılar açmış. O zaman kardeşim de ben de ilkokuldaydık. Kendimi düşünüyorum yeni evliyken cesaret edemediğime çocuğum varken nasıl cesaret ederim hiç bilmiyorum.Şans cesur olanın yanındadır, potansiyel dövmem de budur ama ben bir türlü kendimi atamıyorum ortalığa. Bir yandan da düşünüyorum kariyer evliliğim için ruh eşimi hala bulabilmiş değilim. Arıyorum tarıyorum benim aşık olduklarım beni istemiyor, tenezzül etmediklerime bir göz kırpsam koşa koşa gelecekler yanıma.Varolan ilişkim pis, bencil, egoist, cahil, küstah, gelecekte bir bok olmayacağı muhtemel bir pezevenk ile ama ben yine de bir düzen uğruna bu hayvanoğlu hayvandan ayrılamıyorum. Haftaiçi günlerdeki buluşmalarımıza varolan makyaj malzemelerimin sadece 3 adedini kullanrak, haftasonu giymeyeceğim en paspal kıyafetlerimi giyerek gidiyorum . Bakkala bile parfümsüz gitmezken burayı parfüm sürmeye bile değer bulmuyorum.Kariyerim bu derece leş bir durumdayken, hayatın bana bir oyunla aslında kendi işimin sahibi olmam gerektiğini anlatmaya çalıştığını düşünüyorum. Hayır yani, bu kadar salak insan, bu kadar keyifli işlerde çalışırken benim hala bu işte sürünüyor olmamı başka türlü açıklayamıyorum. Ulan çok şey mi istiyorum ulan? Tamam şükrediyorum, sağlığımız, huzurumuz, afiyetimiz her şey pek güzel de çok mu zor şu kuluna sabahları giyinip, parfüm sürüp mutlu mutlu evden çıkabileceği bir iş yaratmak? Kız kurusu oldum camlarda beyaz atlı prensimi beklemekten.

Sizin de işiniz zor.Şimdi işimiden nasıl nefret ettiğimi yazıyorum ikide bir, sonra bu istediklerim olursa işimi ne kadar çok sevdiğimi yazacağım size, hep aynı terane..

Photo Gia Coppola for Whetherly via CouldIhavethat

24 Şubat 2012 Cuma

It's friday



Ben neden alışveriş yaparken böyle şık tasarımlar göremiyorum??? Biz dondurma yemiyormuyuz?

Tasarım: Mara Rodriguez


20 Şubat 2012 Pazartesi

Milyorlaaarrr



Kim 500 milyor (milyon/milyar) ister ya da ismi her neyse, o programın dün akşam yayınlanan bölümünü izleyeniniz var mı? St.Joseph son sınıf öğrencisi bir kız yarışıyor. 125.000 aldı , bir sonraki bölümde 250.000 TL lik soruyu göreceğiz. Bildiği sorular az buz değil.Mesela kaçınız Füg isimli eserin Bach tarafından ve kör halde bestelendiğini biliyorsunuz? Carl Sagan'ın uzaya gönderdiği plakada kadın ve erkek figürleri olduğunu? Google lamadan cevaplamaya çalışın bu soruları, tahmin yürütmek bile inanılmaz zor iken, tamamen bildiklerini üstüste koyarak bu soruya geldi Ceylan İnan. Yarışmanın sonu ne olacak bilmiyorum. Belki tamamını kaybedecek, 15000 TL ile yetinecek ama düşünme tarzı, hislerine güvenmesi beni çok etkiledi Ceylan'ın. Soruya kadın-erkek cavabını verip vermemekle ilgili kararsız kaldığında, beybi de ben de tv karşısında "hadi Ceylan" diye avaz avaz tezahürat eder haldeydik.

Ben hala dün akşamın etkisinde yazıyorum bunları. Etkisindeyim çünkü geleceğe dair bir pırıltı gördüm. Bizim yapamadığımızı indigo ya da kristal çocuklar yapar belki diye. İç güdülerine bu kadar fütursuzca güvenebiliyor oluşu beni çok etkiledi. Kendimi onun yerine koydum, 30000 TL yi çoktaaan alıp gitmiştim. Hayatımda o kadar çok paradigma var ki, hepsinden arınıp pür-i pak, sadece soruya cevap verebilme özgürlüğümü yitireli çok oldu. Borçlarımız, kredilerimiz, arabamı satıp yeni bir araba alma isteğimiz, gelecek kaygımız, nefret ettiğim işimden bir gün ayrılıp kendi başıma bir yeri çekip çevirebilme ihtimalim, sevgilimin istediği o cafe'ye sahip olabilme ayrıcalığı ya da benim çiçekçim belki..Gördünüz mü ? Bu kadar çok etken varken tamamen içgüdülerinizle verin bakalım o soruların cevabını da 125000 ödüllü soruyu elinizde 60000 TL varken cevaplayın. Sonra da üzülmeyin 15000 alıp giderken.Acınası durumdayız, düzen bozmak mümkün değil demek istiyorum, ama ağır mı olur acaba? Bu kadar hür olmayalı çok oldu mu? ya da hiç olmadı mı bazılarımız için?

Neyse..bu yazının ana fikri; ben işimden ve şirketimden çok fena nefret ediyorum. Yenibiriş reklamında bir mucizeyi bekleyen saçlarına aklar düşmüş zavallı kızı oynarım, o derece. İşimi bırakıp kurtulurmuyum? Ben şimdilik yenisini beklemeyi tercih ediyorum. Eninde sonunda kendi işim olacak mı? İşte o benim büyük ödülüm. O da olacak.

Çok depresif yazdım, arada kaçıyor böyle.


10 Şubat 2012 Cuma

It's friday



14 subat bu sene salıya geldiğinden bu haftasonu Valentine's Day hadiseleri tam gaz baslıyor. Bu, cicekcilerin bayram yaptıgı, pırlantaların gozumuze gozumuze sokuldugu, kırmızı kalp klişesinden öğk geldiği günlerde, şanslıyım ki sevgilim de benimle aynı fikirde; önemli olan "aşk" iken neden bunu ispatlamak maddi olarak bu kadar değer taşısın ki?

7 Şubat 2012 Salı

Morardım


Mor gözlü canavarınız bildiriyor. Kırk yılda bir yazıyorum, onda da ne anlatacağım bakın görün.

Geçtiğimiz haftasonu sevgilimle yıldönümümüzü kutlamak üzere yanımıza çok yakın arkadaşlarımızı da alarak Kıbrıs'a gittik. Cumartesi gidiş pazartesi dönüş, program süper. Cumartesi akşamı ben duşta kayıp kafamı portakal gibi şişirene kadar herşey yolundaydı. Ben biliyorum ama, o arkamdaki makinede oynayan meymenetsiz kadının bakışları yüzünden düştüm. 2 kuruşla yapılan betle maksimumda ne kadar eğlenilebiliyorsa o kadar eğleniyorduk zira. Sevgiliyi aşağıda bıraktım, odama çıkıp bir duş alayım dedim, sonrası fena.Kafamın sol tarafı kat çıkmış, sağ gözkapağı mosmor, dirsekler daha fena ama uzun kollu giyince görünmüyor.Duştan gözlerim kararmış şekilde çıkmaya çalışırken ilk aklımdan geçen "beybi keşke şu an gelse" idi.Nasıl duymuşsa beni, 30 sn sonra kapıda dehşetle bana bakıyordu.Sevgilimi eli kafamdaki buz torbasında 20 dk başımda beklettikten sonra beynimin soğuduğuna kanaat getirip yeter dedim sonra da midem bulanmaya başladı.Sevgilimin az sonra dul kalabilecek olması karşılığında yorumu "çok güzel!!!" oldu, bunu da belirtmem gerek. Yay burcu gezsin, tozsun daha ne ister.O kafayla bile saçıma maşa yapıp, perçemlerimi önlere önlere getirerek gecenin de karanlığı sayesinde normal insan kıvamına girdim. Gecenin sonunda zenneye para takar haldeydim ama sevgilim bana birşey olursa ayık olsun korkusundan içki içemedi.

Çok romantiğe ve ulvi meselelere bağlayacağım yine, kapalı havadan herhalde; hani diyorlar ya 10 dakika sonra ne olacağımız belli değil, aynen bu olmalıdır mottomuz. 10 dakika önce makinelerle gülüp eğlenirken 10 dakika sonra kafamda kan olup olmadığını kontrol ediyordum. Diyelim bana en iyisi olmadı; kafamı musluğa vurabilirdim, bayılabilirdim, beybi gelmemiş olabilirdi, tansiyonum düşebilirdi, kaşım gözüm yarılabilirdi-zaten öyle olsaydı korkudan kesin bayılmıştım-dirseklerim yerine kolumun bacağımın üzerine düşüp bi tarafımı kırabilirdim, tatilimiz daha ilk günden zehir olabilirdi ve hatta ben şu an bir hastanede olabilirdim. Olmadı çok şükür, ama demem o ki pamuk ipliğine bağlıyız. Her an her şey olabilir. Klasik şeyler söyleyeceklerim; keyif alalım, sevelim, sevilelim, üzmeyelim, hissedelim, kalanlar bunlar oluyor sonuçta.

E hadi bi de size Kıbrıs tavsiyesi o zaman; Cratos süp-per bir otel. Biz çok mutlu oluyoruz orada. Spası harika, masaj yaptırın, yiyin için eğlenin, Serdar tarafından söylenen Cratos şarkısını duymamaya çalışın yanlız, sonra 3 gün kafanızda yankılanıyor. Cratos Port'a yeni bir yer açılmış, Golden Cage.Lübnan yemekleri ve şovlar. Herşey çok eğlenceliydi, çok özenliydi. E bi de Mey Blue, mezeler harika. Bu kadar güzel 3 günden sonra tek işkence Ercan Havaalanı. 1,5 saat pasaport kuyruğu, saygısız insanlar, organize olamayan personel, kavgalar, bağırışlar, rötar vb..5 aktarmayla eve varmış gibiydik dün akşam. Pazar ve pazartesi böyle oluyormuş havaalanı. Bunu biliyor olmalarına rağmen hala hiçbirşey yapmıyor olmaları da ayrı konu tabi.Neyse..salı ve cumartesi arası eve dönmeye çalışın, o zaman Kıbrıs daha da güzel olacaktır eminim. Bi de kumar oynayalım, para yapalım aman da aman moduna girmeyin, o para yalan.Bugun kazanır yarın kaybedersiniz. Onun yerine siz keyif almaya bakın. Dedim ya, en önemlisi o zaten.

Foto Browni'nin blogundan. Neden bilmem sevgilimle pek severiz baykuşları.

27 Ocak 2012 Cuma

It's friday

Oha demek istiyorum bunu yayınlarken.
Çok yakında fotoğraf makinesi denen şey tarihe karışacak.

It's friday lerle anca görüşür olduk ama valla şirket tımarhane bu aralar.Geri geleceğim , az kaldı. Arada twitter'da sesim çıkıyor takip edenlere, o kadar da kopmadım hayattan yani ;)

@bokbocesii

6 Ocak 2012 Cuma

It's friday

Bu genç adam biliyormuydu acaba başına gelecekleri? Bilseydi yine de asker olur muydu? Kendisinin de söylediği gibi; kurbanlar gelip geçici ama tarihe düşülen bu notlar geleceğe atılmış kara imzalar. Bunların hesabını kim verecek?

Şimdi facebook ta, twitter da sözler dolaşıyor, Paşa'nın sözleri.Status update ler yapılıyor. Sosyal medya çok güçlü, ben de savunuyorum bunu ama tepemize inen demir yumruktan daha güçlü değil, onu yıkamaz-yıkamıyor işte. Hapislerde çürüyen aydınlarımız, gazetecilerimiz, askerlerimiz için üzülmemiz gerekirken, bir fıkrayı okurken gülümsediğimiz için pişmanlık duyuyorsak hepimiz, eksik bir şeyler yapıyoruz demektir. Daha güçlü olmak gerek bu zamanda. Daha güçlü savunmak gerek. Korkutmak gerek. Tehdite tehditle karşılık vermek gerek. Somut bir şeyler yapmak gerek. Nedir bilmiyorum ama bu değil yapılması gereken. Facebook ta İlker Başbuğ'u like eden 1 milyon kişi bulunca, serbest kalmayacak çünkü kimse.