27 Mayıs 2011 Cuma

It's friday



25 Mayıs 2011 Çarşamba

Detaylaaar...detaylar...

Her güzel şey detaylarda gizlidir değil mi? En küçük organizasyondan en büyük partilere kadar ne giyeceğim, ne takacağım ve hatta ne renk ruj süreceğime kadar son derece kararlı olsam da , kendi nişanımda şuurumu kaybetmek üzereyim. Bazen kendimi rahatlatmak için şu şekilde düşünmeye çalışıyorum; bu organizasyon bir başkasının düğünü olsaydı ne giyerdin? Böyle düşündüğümde daha "ben" olduğumu sanıyorum. Kimsenin benden özel bir talebi olmaması ve hatta bir çok insanın beni "ben nasıl istersem öyle olsun" şeklinde rahatlatmaya çalışmasına rağmen, ne istediğimi bilememe halim beni çok yoruyor. Etrafımda yüzlerce soru sorup aldığı cevaplara "ama öyle yapma benceeee" diye cevap verenleri kibarca bozmayı öğrendim.Onlar da bana bu konuda fazla bulaşmamaları gerektiğini öğrendiler. Ayrıca bir de dinlenecek insan var, dinlenmeyecek insan var. Kuzenimin düğününde röfleli kafasını kuş yuvası gibi kabartmış, dore pullu bluzu olan uzaktan bir akrabanın mavi farlı gözlerini koca koca açarak "ama niye açmadın o saçlarını bu elbiseye daha güzel olurdu" bok atışını "ben böyle istedim, böyle daha güzel oldu" diye egale ettiğim halim en iyi halim. Herkesin herşeye bir yorumu var. Türk halkının en temel özelliği bu olsa gerek. Kafamızı bizi işgilendirmeyen işlerle bulandırmak yerine daha verimli şeylerle uğraşsak Osmanlı zamanında aya çıkmıştık zaten.

Bu arada, kuzenimin düğününde üzerimde kırmızı çok şık bir elbise vardı.Saçlarım sade bir at kuyruğuydu. Ve evet.. gayet de güzeldim.


Foto; size uçak bana mahsun surat.Şeytan ayrıntıda..

24 Mayıs 2011 Salı

Evlenmemizde sakınca yokmuş

Öyle dedi yüksek hıfzıssıhha hazretleri (bu ne biçim kelime kardeşim??!)

Önce aradık sorduk "ne zaman gelmeliyiz acaba?" Dediler ki "ne kadar sabahın körü, o kadar iyi" Biz de kalktık gittik. Önce bi evrak hazırlayıp elimize tutuşturdular, dediler "gidin kan verin" Anladık ki birimizden birimizin hasta olması diğerini evlenmekten soğutabilir.Devlet baba bizi düşünüyoruz.Pek sevgili eşimize (burada çok fena significant other yazasım geldi) soramadığımız "nerelerde sürttün? yattığın kalktığın insanlar aidsmiydi, frengimiydi, silifizmiydi ?(doğrumu yazdım bilmiyorum, yeni öğrendim) beni de hasta edecekmisin ulan?" sorularını devlet baba bizim yerimize sormuş oluyor böylece.Aldık kağıdımızı sağlık ocağına yol aldık. Ufak bir sorun vardı; mantık olarak bize sağlık dağıtması icap eden sağlık ocağı bir mikrop yuvasıydı. Kan vermek için sırada olan, elele tutuşarak hiç bir yere değmeden ilerlemeye çalışan diğer kurbanlık koyunlarla birlikte sıraya girdik. Tavanlardaki kahverengi lekeler, kapanmayan, pislikten kararmış sözde beyaz kapılar, kırılıp gazeteyle örtülmüş pencere camları evlilik sınavının ilk ayağıydı. Bakalım pislikten bezip pek sevgili müstakını oralarda bi başına bırakıp kaçacakmısın, bunu görmek istemiş devlet babamız. Biz kendi halimizde "meeeelemeye" çalışırken kendini çoban zanneden bir hademe gelip bizi diş muayenesine doğru gütmeye başladı. Silifiz (hala bilmiyorum doğru mu yazıyorum) denen mendebur hastalık diş muayenesiyle anlaşılırmış. İşte bu testin 2. ayağı. Çümkü ağzına girecek olan metal aletler en son yıllar önce dezenfekte edilmiş (görünümünde) ve çekmecede üstüste atılı duruyor."Allahım neler oluyor" diye panikleyip kaçarsan, evlenemezsin. Benim gibi hiç biryere değmemeye çalışıp oturduktan sonra , çantan bir küçükhanım edasıyla kucağında ve popon minimumda yer kaplasın diye sıkılı halde ağzını açar ve mikrop kapmamayı dilersen testi geçebilirsin; "hmmm dişlerin çok sağlıklı" Bu lafı duyar duymaz da o sandalyeden bir ok gibi fırlayabilirsin. Silifiz! olmadığın anlaşılınca yeni test için hazırsın. Hen hen hen hen hen...En modern, en hijyenik, en eldivenli yerlerde bile kan vermekten nefret ederken, travesti ameliyatını tamamlayamamış, müthiş kibar! bir hemşireye kolumu uzatmak durumundayım. Şimdiye kadar hasta değilsem bile bundan sonrası için hem ruh hem de beden sağlığımı tehlikede görüyorum. Hemşire bozuntusu alacağı 2 gram kan için hem benim hem de sevgilimin canına okudu, biz "canımız acıdı" dedikçe "valla kimsenin canı yanmıyor, siz de pek naziksiniz canım" diye bi de bizi azarladı. Sağlık ocağı sonrası durum; diş aletlerinden iltihaplanmış bir tükürük bezi , mosmor olmuş 2 kol...ancak evlenebilir yazısını almak paha biçilemez.

2. perde; Evleneceğimiz günün belediyeye kaydı . Tabiki bu ülkede bürokrasi canınıza okumadan bir adım atma şansınız yok. İzin kağıdını veren ikametgahımızın olduğu belediye bizi aynı evde yaşıyor saymış. Evleneceğimiz belediye ayrı evlerde oturduğumuz için belgeyi geçersiz sayıyor. "Memur abla zaten biz aynı evde yaşayacağız, zora koşmasan işte şu işi" diyemiyoruz ama kendisine vahiy iniyor, insafa geliyor. Bir nüfus örneğiyle mevzuyu idare ediyor. Saat 16:30 a bize nikah için gün veriyor. Nikahımızı kıyacak memuru da bizle tanıştırmayı ihmal etmiyor. Karşı odadan erkek model kısa saçlı, yüzünde İzzet Altınmeşe gibi kocaman benleri olan bir kadın bana doğru yürümeye başlıyor. Yüzünde anlayamadığım bir yüz ifadesi var, hatta hafiften sapıkça bakıyor.Sanki birazdan diz çöküp elimi öpüverecek gibi. Yaklaştıkça yüz ifadesinde bir kasaplık seziyorum. Nikahımı bu sapık kasap nikah memuresinin kıymasını istediğimden çok emin değilim. Kendisi bizimle tanışıp odadan çıktıktan sonra diğer nikah memuruna ben yalvaran gözlerle bakmaya başlıyorum , "acaba o gün sizin hiç boş saatiniz yok mu?" 2. nikah memuru bir parça daha iyi.En azından çakma tek taşları, su yolları, evde dizi izlerken ördüğü pembe tiftik yününden kazağı ve diz hizasındaki eteğiyle daha derli toplu bir kadıncağız. O da beni sevmiş olacak ki uyarma gereği duyuyor; "Bu sizden para isterse vermeyin sakın.Belediyenin kendi arabası var, onunla gelecek.Yolluk falan yok. Bahşiş te vermeyin parasını fazla fazla alıyor. Zaten çok şikayet ver hakkında, sürecekler onu yakında.O gidince ben gelirim" diyip bir de bana göz kırpıyor. Şimdi anlaşıldı o sapık kasap ifadesinin nedeni.Birbirini gammazlayan memur ahalisini ilk defa görüyorum.İnşallah başımıza yeni işler açılmaz



Tarih alışımızı aynı akşam yemekte mojitodan çok, havası kaçmış limonlu sodaya benzeyen içkilerle kutladık. 1 ekim 16:30..büyük gün.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Yürü


Var mı gelen?

6 Mayıs 2011 Cuma

Sürpriz


Aylar ve belki de yıllar önce gönderilen şarkılın adı “Sürpriiiiz” diye kalmış,düzeltmemişim çünkü o göndermiş.Her güneş vurduğunda yüzüğümün üzerinden yayılan gökkuşağında gözlerim, çünkü onun ellerinden geçip gelmiş parmağıma.Saat 6 ya doğru elim telefonda “ne zaman çıkarız sevgilim?” çünkü onu göreceğim.Daha çok yağmur, çok güneş, çok yaz, çok kış var önümde yaşanacak çünkü o da benimle olacak.


It's friday

Sünnet çocuğu annesi gibi olmayacağım bir nişanlık peşindeyim.
Var mı marka/yer/mağaza önerisi olan?

5 Mayıs 2011 Perşembe

Boots for dudes




Eeee... peki ya ben esmer tenli (aka) zenciysem??
Mahkemelerde mi sürünmemiz lazım illaki?

Prada

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Başımı ağrıtmama değermisiniz ki????

Yine çemkiriyorum, yine çemkiriyorum.Ben de istiyorum, güzel haberler vereyim.İşimden nefret etmediğimi anlatabileyim.Ama olmuyor.İşimden gerçekten nefret ediyorum.Tamam, kabul ediyorum, işini seven çok ciddi bir azınlık var.Çoğumuz işimizden nefret ediyoruz.Ama benimki artık dayanılmaz boyutlara ulaşmaya başladı.Bu insanların beni haketmediğine inandığım sürece işimi de layığıyla yapamıyorum, yapmıyorum, yapmak istemiyorum.Nefretimin üzerine bir de vicdan azabı ekleniyor. Şirketimde varolan kast sisteminin dışına çıkmak üzere elimden geleni yapmak için sağlam bir istek ve inanç içindeyim.Bu kadar aramama, eş dost ve sevgilimin torpil ve yardımlarına rağmen iş değiştiremiyorsam ya ben çok vasıfısızım ya da yukarıda bir yerlerde birileri benim iyice dellenip kendi işimi açmam için üstüme oynuyor.Biraz daha uğraşırsa kapıyı vurup çıkmam an meselesi.

Fortes fortuna juvat...ha gayret

2 Mayıs 2011 Pazartesi

1 minute


Hatırlarmısınız bir zamanlar ışıklar 1 dakika boyunca acılıp kapatılırdı, tencereler tavalar konusurdu.

Ya hayat dediğimiz şey dönüp dolaşıp aynı yere gelen bir çember, ya da bu ülkede hala değişen bir şey yok.

Saat 21:00'de...

http://oneminutekaranlik.com/