30 Temmuz 2010 Cuma

This fire is out of control


Ne halde oldugumu anlatmanın tek yolu buydu.
Kesicem ulan kendimi.

Homo-Deo Sapien

Homo Sapienler, basit anlamda her ne kadar dünya üzerinde kapladıkları alan bakımından ele alındığında, nefes alan herhangi bir canlıdan farklı olmasa da, düşünebiliyor olmaları sayesinde, çeşitli farklar yaratmak yükümlüdürler.

Örneğin dışarısı 40 dereceyken terlemek insan da olsanız hayvan da olsanız normaldir. Terliyor olmanın doğal sonucu olarak, deodorant kullanmayan bir canlının kokusunun nasıl olacağı, anlatılmaz yaşanır. Elini kaldırıp iki deodorant fıslatamayan domuzun kokması normaldir, ancak insanın domuz gibi kokması normal değildir. Eğer burnunuzu koltukaltınıza dayadığınızda isimlendiremediğiz bir hayvanın kokusunu alıyorsanız, o dakika üzerinizdeki tüm kıyafetleri çıkarıp beyaz slip donunuzla kendinizi en yakın ormana atıp Jane inizi beklemeye başlamanız en doğru hareket olacaktır.

Tırnak hem insanlarda hem hayvanlarda mevcuttur. Hayvanlar tırnaklarını korunmak, savaşmak, iş görmede yardımcı olmak için kullanırken, insanlar zamanla tırnaklarını kapı tıklatmak, küçük tırnağı uzatmak suretiyle kitap sayfası çevirmek, paket açmak için kullanmaya başlamışlardır. Eşek toynağı ile insan tırnağı arasındaki fark; manikürdür. İlla manikür olmak zorunda değildir, genelleme yapmış olmama aldanmayınız. Tırnakların düzgünce kesilmiş içinde pislik barındırmayan halleri mübahtir. Hayatta hiç oje, tırnak makası, pedikür görmemiş ayaklara giyilmiş topuklu ayakkabılar yerine kırmızı ojeli eşek toynakları daha seksidir. Aşağıya baktığınızda gördüğünüz manzarayı en son national geografic teki orangutan belgeselinde görmüşseniz, önceki paragrafta anlattığım sevgiliniz sizi çağırıyor demektir, aman geç kalmayın.

Diş mevzusuna da gireyim mi? E hadi eksik kalmıyım. İnsanlar için diş fırçası MS 500'lerde icat olmuş. Ancak bu icattan haberi olmayan, dişlerinin arasında yumurta kalıntılarıyla gezen siz bakteri krallarına nacizane tavsiyem; sizi bu saatten sonra diş fırçası paklamayacağından, bulaşık teline sürülmüş cifle dişlerinizi sürtmeniz olacaktır. Böylece sokak köpeğinden daha öpülebilir bir ağıza ulaşabilecek, küf bağlamış diş aralarınızdaki ferah ve temiz nefesi başta yadırgasanız da zamanla alışacaksınız.

Bi de sesin dozajı önemlidir. Kurt babanın gece sürüsünü çağırmak için kullandığı ulumaya benzer bir şekilde "aluuuuuu" diye telefonla konuşmak, kurt olmayan bir canlı için aynı karizmayı yaratamayacak, biz insanlar için size fındık fıstık atma isteği yaratacaktir, dikkatli olunuz.

It's friday


I'm in love

Sonunda bitti..

29 Temmuz 2010 Perşembe

Misafir umduğunu değil..


İnsan kullanmayı doğustan bilen bir grup insan türü var ve ben kendilerini bir kaşık suda boğabilirim. Bütün kış bizi hatırlamayan gerizekalı ahali yaz geldi mi arayıp sormaya başlıyor. Neden dersiniz? Çünkü Çeşme'de oteller çok pahalı. Biz varken otelde kalmak da neymiş canııım. Benim mis gibi anne deterjanı kokulu sarı çarşaflı yatağımda uyumak, sabah kuş cıvıltılarıyla uyanmak, çalışmaktan bitap düşmüş annemin kuş sütü eksik kahvaltısına kurulmak varken otel de neymiş? Kahvaltıdan sonra çıkar denize de gidersiniz.Kusura bakmayın havuzumuz yok, olsaydı hayatta göndermezdik sizi. Şezlongunuzda limonatanızı yudumlarken siz annem karpuz keserdi size. Mecburen gideceksiniz, napalım. Akşam yemeği vaktinde geri dönmeyi unutmayın ama olur mu? Misafirsiniz ya, benim bitanecik annem donatmıştır yine sizin için sofrayı. Balkonda oturur rakınızı yudumlarsınız. Karşısınızda yorgunluktan bayılan annemle babam hiç sorun değildir. Onlar gidip yatsınlar, orası sizin eviniz sayılır di mi? Yabancı diilsiniz siz nasolsa, oturursunuz balkonda çoluk çocuk. Ya da belki o akşam canınız annemin fırında balıklarını, deniz börülcelerini, tarla domatesli, mis gibi zeytinyağlı salatalarını çekmedi. Olabilir tabi. Gider bi kumru yersiniz , sonra gece gelirsiniz eve, herkes yattıktan sonra. Noolcak canım, misafir diilsiniz ki siz, orası sizin de eviniz. Bu arada, bi tek haftasonları evine gelebilen, anasını babasını görebilen, annesinin reçellerini özleyen, püfür püfür yatağının hayaliyle yanıp tutuşan BB hiç önemli değildir tabi . Siz yapın tatilinizi, BB koltukta da yatar nasılolsa.

Racumin karıştırıcam ulan yemeğinize.Bi defolun gidin be. Asalak fareler.

27 Temmuz 2010 Salı

Börülce

-Çok fena sinirli börülceyim bu ara.Benim sinirim saman alevi gibidir.Ormanı yakacak sanırsınız ama 5 dk sonra bitmiştir bile.Bu aralar ormanları yakmakla kalmıyorum tüm dünyayı yakabilecek patlamalar yaşıyorum. Sinirden boynum kasılıyor. İş hayatımda feci mutsuzum. Rüyalarımda görecek kadar mutsuzum.Var mıdır bir etkisi?

-Haftasonu arkadaşımın düğünü vardı biliyorsunuz. Çok şükür bitti ama ben de bittim. İpekyol'da tüm Türkiye'de aratıp da zorla bulduğum, giymeye kıyamadığım pudra rengi tuvaletimin kuyruğu tanınmaz halde. Çim lekeleri, ayakkabı izleri ve hatta astarda ufak bir yırtık. Maddi manevi beni yoran bu elbise şu an haşat olmuş bir halde temizleyiciye gitmeyi bekliyor.Bir de gelin hanımın sevgilimle beni tüm sülalemle aynı masaya oturtmak gibi bir kıyağı oldu sağolsun.Gelinlikle olmasaydı kendisine asla acımayabilirdim.

-Küçük gösteriyorum ya hani. Moku çıktı bu işin. Geline hediye aldığımız takıları satan kuyumcu beni 22 zannetti, mutlu oldum.Böylesi güzeldi. Ancak pazar gecesi üzerimde tuvalet, saçlar topuz, yüzümde bir karış makyajla düğünden eve dönerken alkol kontrolü yapan polis, ehliyetimi bulamadığımda "ehliyetin var di mi, küçük görünüyorsun" diye sorduğunda, cüzdanımı valizin neresine soktuğumu bilemediğimden, cümlenin devamında "ehliyetinizi göreyim" deseydi, bitmiştim. Otoban kenarında, tek omuz tuvaletimin kuyruğunu bagajın kenarına tıkar valiz açardım artık. İşte o an bu kadar genç görünmemeyi diledim. Gerçek yaşım mı? Aralıkta 30 olucam. Sigara içmiyorum, tavsiye ederim.

-Bi de; "nasılsınız?" yerine "iyisiniz?!!????" diye sormak bence çok kaba.Yapmayın, olur mu?

-Bi de ..bi de...tatile gerek yok diyordum ama varmış. Yorgunum, mutsuzum, bezginim. Üç beş gün boş boş takılmaya ihtiyacım var.Ağustos civarı tatil zamanı.

23 Temmuz 2010 Cuma

Obsession

Yatıp kalkıp bunu dinliyorum bu ara.
yeni Beggin' olur.

http://fizy.com/#s/1dltpq

It's friday

I'm in love

Hem kardeşim geliyor, hem sevgilim.
Daha ne isterim :)

22 Temmuz 2010 Perşembe

Küçük Sırlar

En yerlisinden bizim de bir gossip görlümüz ...ııı... pardon "Küçük Sırlar"ımız var, hayırlı olsun. Ama anladığım kadarıyla dizi yaz boyunca yayınlanıp eylül ayında sona erecek çünkü çok özensiz malesef.

Çocuklar son model arabalarla okula gidip geliyorlar, verdikleri imaj ultra zengin ama kollarına takıp gezdikleri çantalar, giydikleri kıyafetler pazardan alınmışçasına kalitesiz. Bir tek yerli Serena'mız Su'nun elinde adam gibi bir çanta gördüm. Ayşegül'ün kolundaki yılan derili tahta saplı çanta beni benden aldı. Daha yanlış bir tercih olamazdı. Gossip Girl'ü izlerken kıyafetleri salyalarımız aka aka izliyoruz ama Küçük Sırlar bu anlamda çok fena sınıfta kalmış bence. Aşk-ı Memnu setine bi girip baksaydınız da ilham alsaydınız keşke. Deniz Marşan ve Başak Fransez sizi ihya edebilirdi mesela.

Sinem Kobal'ı çok beğenmeme ve Arda'dan dolayı fahri yengemiz olmasına rağmen kendisinin oyunculuğu çok fena malesef. Ayşegül'ü oynayan Merve Boluğur her sahnede kendisine fark atıyor. Eğer bu işi ciddi ciddi yapmak niyetindeyse bence workshop falan, biraz gelişmeli. Bazı sahnelerde allah vergisi ışık da yetmiyor çünkü. Bi de noolur Sinem daha fazla zayıflamasın. Dün akşam kızlarla baktık baktık, nasıl bu kız böyle çirkinleşmiş dedik ve sonunda bulduk; aşırı zayıflamış. Ben ki elimde olsa 40 kilo olmak isterim, ona rağmen Sinem'de olmamış.

Ayşegül'e noolur kırmızı ruj sürmeyin. Sürecekseniz de rugan ayakkabı kırmızısı sürmeyin. Ya da dişlerini beyazlatın. Ya da dişlerine bulaştırmayın. Ya da sürmeyin.

Ali için seçtiğiniz aktör cuk oturmuş, valla bravo. Koca adamı liseli kıvamına getirdiyseniz eski sevgilisi Hande Yener'i de annesi yaparsınız artık. Olmamış, yok muydu başkası?

Ayrıca Çet nedir ya??? :))) Kafanız mı güzel???

Huylunun Huyu

Hani iş görüşmelerinde sorarlar ya en beğenmediğiniz huyunuz nedir diye. Aynen öyle bir huyum var işte, hiç beğenmediğim. Politik olamıyorum! Birini sevmedim mi hayatta yüzüne gülemiyorum, idare edemiyorum. Gözümün içinden okuyorsun ondan nefret ettiğimi. Daha yeni kına gecesi yapmış bir arkadaşımın bütün gece boyunca "canımmm kaynanammm" diye dolaşıp, kadıncağız arkasını her döndüğünde bize ağız burun yapması durumu bana hiç uygun değil mesela. Sevmiyorsam sevmiyorum. İnsanların beni sevip sevmemesini de hiç önemsemiyorum. Hiç de çaba göstermiyorum aman da şirin olayım, iyi kız olayım, herkeşler beni sevsin, bayılsın. Umrum değil. Ayrıca saygı da duymuyorum ki bu durum işhayatımı mahvediyor malesef. Birbirinin canı gibi görünüp arkasından söylenmedik laf bırakmayan ahali içinde hiçbir yere fit olamıyorum, fosforlu lamba gibi yanıp sönüyorum. Sevmediğimi saklayamadığım insan ahalisi de ya benden en az benim ondan nefret ettiğim kadar tiksiniyor ya da ona seveyim diye bir tek parande atmadığı kalıyor. Her iki durumda hayatım çok zorlaşıyor.

Hazır yeri gelmişken; birbirine bebişim bidanem pembişim ecişim bücüşüm diye yorum yazanları hiç anlamıyorum. Hangi ara birbirinize aşık oldunuz da aşk sözcükleri fısıldamaya başladınız? Avatarlarınıza mı vuruldunuz, naaptınız? Konuşurken canım falan der insan da, daha üst level lar bana çok gay geliyor. Öyleyseniz no problem tabi de, diilseniz kendinizi ifade etme anlamında ciddi sorunlarınız var bence.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

SS

Adımın ve soyadımın başharfi.
Bana göre alfabedeki en değerli harf , çünkü "ben"im.
Sizin harfleriniz de var başka başka ; EM, BT, AC, AK ..
Hepsi değerli , hepsi kıymetli.
Tıpkı ŞB gibi..

Bi de buraya tıklayın , alfabedeki 2 harftan ibaret olmadığınız anlatın.

Gülben Ergen ve Beyazıt Öztürk, Beyaz Show'da söz vermişti hani. Ben yerine getirilmiş bir söz duymadım. Varsa duyan, bilen anlatsın.

The Back-Up Plan

Bu filme gidiyorsanız bir Back-Up planınız olmalı gercekten.Filmin basında "6 yasından kucukler izleyemez", "13 yasından kucukler aileleriyle izleyebilir" seklinde iki ayrı uyarı beliriyor. Ben de bu uyarılara sunu eklemek istiyorum; "Henuz dogum yapmamıs ve icinde bir saat tiklemeyen kadın milleti kesinlikle izleyemez". Film beni bitirdi. Hayatımda gordugum en kotu, en igrenc, en tiksinc dogum sahnesini izledim. Yanımdaki kızlar deliler gibi gulerken ben korkudan ellerimle yüzümü kapattım, kendimi sinema koltuguna gomdum, bir an önce bitsin diye dua ettim. Tasıyıcı annelik mevzusunu ciddi ciddi dusunuyorum. Hala gozlerimi kapattıgımda cocuk havuzunda dogum yapan o kadının suratı ve etrafında davul calan, ayin yapan kadın milleti geliyor gozumun onune. Sinema tarihinin, dogum mevzusuyla ilgili en gereksiz ve igrenc sahnesidir bence, kült olur. Cok ciddiyim, bu tip mevzulardan korkuyorsanız asla ve asla izlememeniz gerekir.

Filmin genelinde dogum hadisesiyle, doktor kontrolleriyle vs ilgili inanılmaz gereksiz bir suru ayrıntı vardi. Bi de filmi JLo'nun uzerine kurmuslar ama olmamıs. Kendisinin rol yapamadıgı yerlerdeki melül melül bakısları bile filmi kurtarmaya yetmiyor. Junk food olarak değerlendirilirse gidin, takılın ama bisey beklemeyin derim.

Bu arada, ben de kafamdan aşağı bir kova su yedikten sonra rimelim bir gram akmamış, süper seksi ıslak saçlarım ve dudağımda parlatıcımla dolaşmak istiyorum, oha sayın JLo.

20 Temmuz 2010 Salı

Işığı gördüm

Bu ülkeyle ilgili izlenimlerime bir yenisini daha ekledim geçen hafta. Giriş cümlemin içerdiği negatif anlam itibariyle ülkemi sevmediğim izlenimine kapılmayın. Bilakis, ülkemin barındırdığı irice çelişkiler, zıtlıklar ve renklerdir burayı yaşanılır kılan. Yine de genlerime yazılmasını istediğim ve reenkarnasyon denilen halt mevcutsa bir sonraki yaşamıma başlarken bir göz atmama izin verilirse feyz alacağım bazı insanlık dışı aktiviteler nedeniyle, yeni hayatıma Roma'da Pantheon'la gozgoze ya da Ibiza'da gunesin batması esnasında baslamayı tercih edebilirim, pisman degilim.

Gecen hafta hem salı hem de pazar gunu ölüyordum sayın izleyici.(Dikkat! Mübalağa sanatı yoktur) Kedi olsam 7 canım kalmıştı, o kadar net. Salı günü, şirketin yan kapısında sırtı dönük olarak telefonla konuşan bendenizi görmeyen, daha doğrusu aynaya bakmadığı için de görmesi mümkün olmayan süper zeka bir doblo sürücüsü geri geri giderken beni altına aldı. Detay veremiyorum çünkü insanın ölüme giderken bir noktadan sonra kendini kapatma ve tehlike gecince tekrar açma hadisesi tamamen doğruymuş. Sistem rebooth ettiğinde iki lastiğin arasına boylu boyunca uzanmış, belimden yukarı doğru çıkmakta olan arabayla karşı karşıya kaldığımda yaşadığım şoku anlatmama imkan yok. Arka tampon çeneme çarpınca bağırmak aklıma geldi de sürücü beni duyup durdu. Duymasa, ben bağıramasam, müzik açık olsa vs vs blogum sahipsiz kalabilirdi. Blog umun şifresini bir kişiye daha vermeliyim sanırım. En azından ölürsem "BB is dead" diye bir açıklama yapılabilsin, siz de merakta kalmayın. Pazar günü direkten dönmemiz de Çeşme-İzmir otobanında vuk'u buldu. Metrekareye 3 araba düşmesiyle zaten kendini kesme isteği yaratan trafik, gece olması, hız yapılması, sol şeritten bir kez çıktınmı bi daha girilememesi gibi sebepler nedeniyle keserken birilerini daha harcama hissiyatına dönüşüyor. Sol şeritten kaptırmış gitmekte olan (dikkatinizi çekerim, kalabalık yüzünden önümdeki arabayla aramda 1 metre kalmış şekilde 140'la gidiyorum) arkadan selektör yaparak gelen bi öküzoğluöküze yol vereyim de sağa geçeyim dedim. Hesaba katmadığım o öküzoğluöküzün hemen arkasında ondan bir tane daha olduğu ve onu sağlamaya kalktığı idi. Dikiz aynasından gördüğüm tam gaz bana doğru gelen dört adet far, bende ışığı görme etkisi yarattı.Son sözlerim "allahım ölüyorum" oldu. Halbuki ben, ömrümün son dakikalarını hayal ettiğimde yanımda oturan sevgilime dönüp "seni seviyorum, yukarda buluşuruz" derim diye düşünürdüm. Son derece bencil bir şekilde kendimi düşündüm, allaha geldiğimi haber verdim. Tam da bu esnada sevgilimin de eli direksiyona geçti, bir şekil yol çizgisini bacak arama alarak iki yanımdan öküz sürüsünü geçirdim. (Sağdan geçen büyükbaş hayvan TT'ydi , plakası da BED bişeydi. Görürseniz yol verin, bu yakınlarda azraille tanışırsa giderken sizi de almasın)

Yşadıklarımdan öğrendiğim birşey var; bu ülkede ölmek çok kolay. Bok yoluna ölmek daha da kolay.Artık yepyeni bir hayata başladım. Kalp krizi sonrası diğer tarafa gidip gelmiş yaşlı bir adam kadar müsterihim. İstifa edip kedimle Maldivler'e yerleşmeyi ve edep yerlerimde bir muz yaprağı ile 90 yaşıma kadar yaşamayı planlıyorum.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

My dream location


Nane'yle tanıstırmıstım sizi di mi? Ultra anormal, kişiliğinden ödün vermeyen, rahatsız kedim Nane. Sahibine benzemeyen mal harammış.

Diğeri de "My dream location". Sevgilimin okuduğuyla benim okuduğum arasındaki bağlantıya dikkatinizi çekerim. Bir blogger la bir yüksek meendisin aşkından bu çıkar ancak. Ctesi gelse de yine yatsam, dergi okusam, kitap okusam, "çok soğuk bu su" desem, zorla denize girsem, yılda 10 gün güneş gören ingiliz turistler gibi soyulmadık yerimi bırakmasam, bikinim iz bırakmasın diye sekiz olsam, yatsamkalksamuyusam, yatsamkalksamyüzsem.

Daha önce yazmış olduğum her yer bu hafta insanüstü kalabalıktı, nefes alınmıyordu. "Sen yazdın da ondan oldu" diye bana çemkiren ahaliye sorarım. Sanki Onur Baştürk'üm de, ben yazdım diye program yapacak millet. Topu topu 200 küsür izleyicim var. Herhangi bi yere 200 kişi gitsek de orayı dolduramayız zaten. Ayrıca Okan Buruk'la Demet Akbağ'a Micasa'yı ben söylemedim. Yok artık Ali Sami.
Sonuç olarak; Çeşme Marina'da hiç bişey yok. İğrenç olmuş, öğğk, gelmeyin artık.Civar ahali, sizin marinayı görebilmek uğruna haldır haldır koştururken ortalık yere atıp kaçıverdiğiniz pahalı arabalarınızı çektirmek için, çekici telefonları aramaya başladı, benden söylemesi.

16 Temmuz 2010 Cuma

Ayse Arman demis ki

Ben sekizinci Yarım Kalan Hayatları da yaptım. Henkel-Ceyda Düvenci işbirliği. Düvenci ile bir röportaj gerçekleştirdim. Oradan gelecek 20 bin lira da Nehir isimli bir başka küçük çocuğa gidecek. Hastalığının adı Neuroblastoma. Yani sempatik sinir sistemi kanseri. Tedavisi de çok zor ve masraflı...

Gozlerim doldu okurken. Ayse Hanım bizi duymus, Nehir'i duymus. Ne kadar mutlu oldugumu anlatabilecegim kelime yok....yok...

It's friday

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Sıcak ve Taze

Defne Koryürek'i tanıyormusunuz?
Ne yediğinizi sizden çok önemsediğini biliyormusunuz?
Peki ya Fikir Sahibi Damaklar'dan haberdarmısınız?
Bi de program yapıyor simdi, yumusacık konusuyor, hipnotize ediyor, vay be dedirtiyor..izliyormusunuz?
Cumartesi-Pazar 12:30'da başka ne işiniz olabilir ki?
Oldu diyelim, eski bölümleri NTV'nin web sitesinde bulmaktan kolay ne var ki?

Dünya kupasını da bitirdik

Dün akşam İspanya'ya iddia yapıp da deli para yapan zatlar..
Bana dua edin.
Ben İspanya'ya oynasaydım, Hollanda 5 golle şampiyon olmuştu.

İspanya'yı ayrı kutlarım Paul'ü ayrı. Kendisinin moklarının paketlenip "müneccim moku" markası altında satılmasını talep ediyorum.

Şampanya şişesinde balık olsam

Haftasonu bitti bile. Bende gereksiz bir sinir harbi içinde. Neden yok işte, öylesine. Bi de kimselere çaktırmamaya çalışıldı mı bu sinir denen meret, daha bir kasıyor içerisini. Ama güzeldi haftasonu. Sevgilim gelmiş, neden kötü olsun ki?

Cumartesi akşamı şampanyalarda yüzdüm. Alaçatı'da Nars'ın altına Şarap açıldı, bilenler bilmeyenlere anlatsın. Tam demlenmelik. Şarap menüsü kitap gibi, oku oku bitmiyor. Atıştırmalıklar desen, okurken ağzın sulanıyor. 2 çeşit peynir dayamıyorlar önünüze, istiridyesini bile eksik bırakmıyorlar. Hele bir de Prosecco gördüm mü menüde..allaaaaaaah, dünyalar benim oldu. Rose Prosecco da eklerlerse o menüye, orda yatarım bu yaz. Huysuzum ya ondan belkide, bi kebapçıdan kaçıp gelmiş ukala garsonu sevmedim, bi de otururken popomu ağrıtan sandalyeleri. Gerisi resim gibi zaten, sevmemek ne mümkün
Sonrası; Mi Casa. Alaçatıda.Eski Paparazzi gibi, tam bizlik demişlerdi de inanmamıştım. İnandım. Müzikler süper, içkiler süper, ortam süper. Deli kalabalık yok ama çok idealinde herşey. Öyle güzel ki yazmakla yazmamak arasında tereddütte kaldım. Bilinsin miiii bilinmesin mi? Bize kalsın mıııı kalmasın mı? İyi yapılıyorsa bir iş, bilinsin o zaman dedim. Yemeğe de gideriz bi ara, onu da yazarım. Beni ararsanız bu yaz, Mi Casa'da Mi Casa(şampanya+yaban mersini) ya da Bellini(şampanya+şeftali) içiyor olacağım, beklerim.

Bu kadar şampanyadan kafam güzelmiş sanırım; tek foto bu yukarıdaki. Söz daha iyilerini yapacağım.

Pztesi sendromu yaratmada usta olan sevgilimin gitmiş olması, kardeşimin gitmiş olması gibi faktörlere takılmıyorum zaten, ne gerek var.

9 Temmuz 2010 Cuma

Lorik Cana

Bence çok da güzel oldu.

Savaşın çocukları savaşçı olur.
Aceto süper yazmış.
PS. Ohh Yeah yapacak aday bulamazken, yeni ohh yeah miz olur mu acıba?? :)

It's friday


I'm in love

Bugun sevgilim geliyor :)

Not: Bir sure cumalarımız bu notla rezerve.Bilgilerinize ..

8 Temmuz 2010 Perşembe

Esra Ceyhan menşur olmuş

Sabri bey naapıosunuz??

Türkiye'mizin adını yabancı platformlarda da duyuran muhteşem programcımız Esra Ceyhan'a ve onun üstün yetenekli konuğuna teşekkürlerimizi sunarız.

Ah be Almanya

Giderken benim 20 tl mi de alıp gittin ya asıl ona yanarım.

6 Temmuz 2010 Salı

Çözüm için buradayız


Iphone 4 unuzu yanlış tuttuğunuz için çekmiyor mu?
Her telefon görüşmesi yapmak istediğinizde neresinden tutacağınızı şaşırıyormusunuz?

Madem elinizi kesip atamıyorsunuz, işte size çözüm; Ihand.
Bu mucizevi ürün iphone unuzu bir kez olması gerektiği şekilde kavrar. Bu sayede size de kaliteli odundan yapılma bu aletinizin ucundan tutmak suretiyle telefon konuşmalarınızı rahatça yapmak kalır.
Not: Hala zengin olamamış zavallı Steve Jobs bunu cidden piyasaya sürmezse noolıyım.
Bi daha düşündüm de...kermit güzelmiş aslında.

Yaz demek

Bunlar demek işte benim için. Böyle deli işi büssürü incikleri boncukları bi arada takmak demek. Sonra haftasonundan kalan bir havayla işe de böyle gelmek demek. Baktıkça haftasonunu düşünmek demek.
.
Sabahları duş aldıktan sonra ballı sütlü duş jeli kokusu sinmişken tam, bi de üzerine parfüm sıkmak demek. 10 küsür senedir kullandığın parfümün sana o sabah daha bi güzel kokması demek.
.
Karpuz demek, kiraz demek, kavun demek. En çok da mürdüm eriği demek. Kokularını içine çeke çeke yemek demek.
.
Raporun en deli yerinde arkana yaslandığında haftasonu kıpkırmızı yaptığın sırtının sana alarm vermesi demek.Sürdün mü bepanthol ünü bu sabah? Bak soyulucam, yamalı eşek gibi geziceksin demek.

Zürafalı uçuk mavi geceliğinin bile teninde Bihter geceliği gibi durması demek.
.
Her haftasonu illaki Çeşme demek.Sarı çarşaflar demek.Ananemin bademli kayısı reçeli demek. Anne kahvaltısı, limonatası, böğürtlenli keki demek. Işıl ışıl uyanmak demek. Ev demek. Akşama zeytinyağlı demek.
.
Kısacık/bol beyaz şort + tommy dolgu topuk espadriller demek. MAC technakohl liner renkli göz kalemleri demek. Mojito demek. Solto'da limonata ya da fesleğenli ayran içerken, bi yandan şezlongda Vogue okumak demek. Garsonların özel ilgisinden, seni hiç üzmemelerinden, "limonatanıza biraz daha buz alırmısınız" diye sormalarından mest olmak demek. Alaçatı'da YaYa demek.Minicik bikiniler demek, bikiniye doymamak demek. Ellerindeki french in daha bi güzel durması demek.Mini etekler, beyaz t shirtler demek.
.
24 Temmuz Babylon-Bedük demek.
.
Sigma F2.8 70mm lens demek.
.
Bostanlı Bravo'da çikolatalı ve yoğurtlu dondurma demek. Gecenin 11 inde bile hiç üşenmeden dünya kadar yolu sırf o dondurmayı yemek için gitmek demek. Popona yapışmış kaloriler ve ağzında bitter tadıyla uykuya dalmak demek.
.
Cibinlik demek. Mis kokulu beyaz çarşaflar demek. Gelincik reçeli, incir reçeli demek. Çıtır çıtır bir kadeh beyaz şarap ya da roze demek. Bulsak keşke; prosecco demek. Rüzgar güllerinin vuuuvvvv diye ses çıkarması demek.Bağ demek, bağbozumu demek.
.
Yaz demek ben demek
Ben demek yaz demek
Solar panelleri açıp kışa hazırlanmak demek.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Sayılı gün

Gözümün ucunda yaşla veda ettim sevgilime
Uzaklık ayrılık sayılmaz aslında
"Ayrılık da sevdaya dahil" değil mi sonuçta?

Foto: Şarap+Cepte polarize filtre=Bozcaada şarap tadım günleri

2 Temmuz 2010 Cuma

It's friday


Kotu bir cuma bu defa.
Seriyi bozuyorum.
İlk ve son olsun.

Arkadasımın 6 aylık dogan bebeği için dualarınızı esirgemeyin.
Cok ihtiyacları var.